Asla Unutmayalım

Osmanlı, Avrupa ve Avrupalı için; Frengistan, Kâfiristan veya Gâvuristan tabirlerini kullanmıştır. Anadolu da hala bu söylemlere rastlamak mümkündür.        Ecdadımızın Avrupa ile siyasi ilişki...

Osmanlı, Avrupa ve Avrupalı için; Frengistan, Kâfiristan veya Gâvuristan tabirlerini kullanmıştır. Anadolu da hala bu söylemlere rastlamak mümkündür.

        Ecdadımızın Avrupa ile siyasi ilişki kurması ilk ‘Cem Sultan’ vakasıyla başlar. Bilindiği gibi Fatih Sultan Mehmet’in üçüncü oğlu olan Şehzade Cem, babasının ölümünden sonra ağabeyi Bayezid ile giriştiği taht mücadelesinde yenilince önce Kahire’ye, sonra da Saint-Jean şövalyelerinin memleketi olan Rodos Adası’na, buradan da Roma ve Napoli’ye gider. Bayezid (II), Cem Sultan’ı kontrol etmek için Avrupa’ya casuslar gönderir, Avrupa’yı anlamaya çalışır, onlar hakkında bilgiler toplar. Toplanan bu bilgiler bir kitapta toplanır.          

         Vâkı’ât-ı Sultan Cem, Kitâb-ı Cem Sultan veya Gurbetnâme-i Cem Sultan diye anılan bu kitabın yazarına göre kâfirler; ikiyüzlü, melâin (kötücül), kalleş ve ukalâdırlar. Allah korkusu olmayan, insanlıktan nasibini almamış ve yaptığı her işte insanlık suçu işleyen barbar ve cani ruhlu insanlardır. II. Bayezid ve Cem Sultanın hazırlattığı kitaplardaki “Avrupalı” tanımlamaları hiç değişmemiştir. Asırlar boyu devam eden “Haçlı seferlerinde” yaptıkları aynı şeydir. Girdikleri her yeri acımasızca yakan, yıkan ve bölge insanını akla gelmedik işkencelerle katleden bu katil sürüleri, “Birinci Dünya Harbi ve Kurtuluş Savaşında” da yurduma ve ırkıma vahşetlerin en büyüğünü uygulamıştır.

          Çok uzak tarihlere gitmeye gerek de yoktur. Burnumuzun dibindeki Irak’ta ve Suriye’de din kardeşlerimize yapılan işkencelerin, insanlık suçlarının canlı şahitleri değil miyiz? Avrupalıların, yüzyıllardan beri uyguladıkları neyse bugün yaptıkları da odur.              “ Kendileri için kutsal saydıkları bu topraklara tekrar sahip olabilme adına” yapmayacakları, yapamayacakları hiçbir vahşet yoktur. Bunu her vesileyle açıkça beyan ettiklerini biliyoruz. 10 yıl öncesine kadar “Avrupalılarla ilgili genel kanaatimiz buydu ve doğruydu.”

           Sadece kendi halkları için uygulanmak üzere geliştirdikleri “Hukuk sistemine ve İnsan Hakları Beyannamesine” bakmayın. Bakıp bakıp aldanmayın. Avrupalı denilen milletlerin dışındakilerin “İnsan haklarından” yararlanması söz konusu bile değildir. Kendi demokrasisine, kendi insan haklarına, kendi özgürlüklerine dokunulduğunda kıyametleri koparan Avrupalılar, söz konusu benim demokratik haklarım, benim insan haklarım olduğunda gıkını bile çıkartmamaktadır. Bu konularda “Çifte standartçı” davranmaktan hiç vazgeçmemiştir. Dün “Saltukname’de yazılanlar” bu gün geçerliliğini aynen korumaktadır.

            Bir İtalyan yazar; “İstanbul’un fethini ve Ayasofya’nın camiye çevrilmesini asla kabul edemeyiz, asla unutamayız.” diyordu. Sizce, Dostumuz İtalyan Başbakanı Sayın Berlisconi kabul edebilir mi, unutabilir mi acaba? Sizce, Yunanlılar İzmir’den vazgeçmişler midir? Rumlar, “Kuzey Kıbrıs’ı istemiyoruz, o bölgeler Türk kardeşlerimizindir. Güle güle kullansınlar” demeye mi başladılar?

            Ecdadın “para vererek değil, bedel ödeyerek” vatan yaptığı bu topraklardaki farklılıklara bakıp; “diliniz ayrı bile olsa dininiz aynı. Asırlardır kader birliği yapmışsınız. Hep beraber ağlayıp hep beraber sevinmişsiniz. Siz, iki ayrı millet olsanız bile tek vücut olmuşsunuz. Aman bir olun! Birbirinizi üzmeyin! Bu cennet vatanı bölmeyin!” mi diyecekler? Elbette diyenlere sakın inanmayın. Elbette diyenler “ ya onlar, ya da onlar gibi olanlar.”         

           Oynamak istenilen oyun yine aynı. Arzun ve niyetin belli oldu. Irak, Fas, Tunus, Mısır, Libya, Suriye derken sıranın bize geleceği belli oldu. Ayak seslerin duyulmaya başladı. Yine geleceksin üstüme. Yine gireceksin yurduma. Yine yalnız olmayacaksın. Yine kardeşimin birini ayıracaksın benden. Ben uyurken küçüğümün kafasını hain fikirlerinle karıştırmışsın bile. “Başkaldır anaya, başkaldır babaya, başkaldır ağabeyine” diyormuşsun. “Sen bu ailenin çocuğu değilsin, Sen Kürt’sün, büyüğüm dediğin senin hakkını yiyor, mirası eşit paylaşmadınız, seni hep kandırıyorlar” diyormuşsun. Bildik ama her zaman işe yarayan metodunu yine uygulamaya koymuşsun. Kürt dediğiniz küçüğüm ne yapar bilmem. Şeytana uymaması için elimden geleni yaparım. O benim canım. Canımın yarısı. Ondan vazgeçmem mümkün değil. Ama “ Söz konusu Vatan olduğunda kendisinin de teferruat olacağını bilsin.” Bilsin ki önceki kardeşlerinin (Ermenilerin) durumuna düşmesin.

Yazarlar Haberleri