Münih Eyalet Yüksek Mahkemesi'ndeki Nasyonal Sosyalist Yeraltı davasında, Türk basınına yer verilmemesinin yankıları sürüyor. Mahkeme, Alman hükümeti ve politikacılarından gelen tepkiler üzerine baskı altında.
2000 ile 2007 yılları arasında sekizi Türk, biri Yunan ve bir Alman polisi öldürmekle suçlanan, Nasyonal Sosyalist Yeraltı (NSU) adlı Neonazi terör hücresinin hayattaki üyesi Beate Zschäpe ve destekçileri hakkındaki dava 17 Nisan'da görülmeye başlanacak. Bu cinayetler, uzun yıllar aydınlatılamamış, kurbanların yakınları da yıllarca zan altında kalmıştı. 2011 yılının kasım ayında bu cinayetlerin üçlü Neonazi terör hücresi tarafından işlendiğinin ortaya çıkması, Alman toplumunda büyük şok yarattı. Akılları o günden bu yana en çok meşgul eden soru ise Alman güvenlik güçlerinin bu cinayetleri nasıl yıllar boyu ortaya çıkaramamış olduğu.
Cinayet kurbanlarının çoğunun Türk kökenli olmasına rağmen Münih Eyalet Yüksek Mahkemesi'nin duruşma salonunda basına ayırdığı 50 kişilik kontenjanda Türk basın kuruluşlarına yer vermemiş olması, Alman politikacıların da büyük tepkisini çekti.
Mahkemenin kararını yargının bağımsızlığı ilkesiyle yorumlamak istemediğini belirten Alman Hükümet Sözcüsü Steffen Seibert, federal hükümetin, Türk basının dava sürecini olan ilgisini anlayışla karşıladığı kaydetti. Seibert, basının bu ilgisine daha duyarlı davranılmasının umut edildiğini söyledi.
'Mahkeme kararını gözden geçirmeli'
Göç ve Uyumdan Sorumlu Devlet Bakanı Maria Böhmer de mahkemenin bu tartışmalı kararını yeniden gözden geçirmesini talep etti. Bakan, "NSU davasını takip edecek gazeteciler arasında Türk ve Yunan basının da bulunması mutlaka dikkate alınması gekirdi" diye konuştu. Önceki yıllarda basının yoğun ilgi göstediği davalarda birçok çözüm bulunduğunu belirten Böhmer, "Bu çözümler, NSU davasında neden mümkün olmasın" dedi.
Karara tepki gösteren Alman Gazeteciler Sendikası (DJV) de aynı zamanda ulusal ve uluslararsı basının yoğun ilgisine rağmen, basına 50 kişilik bir kontenjan ayrılmasını eleştirdi. Birliğin Sözcüsü Eva Werner, "Biz Alman Gazeteciler Sendikası olarak basın mensuplarına sadece 50 kişilik yer ayrılmasını büyük bir saçmalık olarak niteliyoruz. Bununla birlikte Türk ve diğer uluslararası basının duruşmaya alınmaması da bir başka sorundur. Tüm bunlar Alman adli makamlarının imajına gölge düşürmektedir" diyor.
Irkçı kaynaklı seri cinayetlerin aydınlatılmasının özellikle Almanya'daki Türkler açısından çok önemli olduğunu kaydeden "Deutsch Türkische Journal" adlı haber portalının editörlerinden Mustafa Görkem de duruşmanın takip edilmesinin habercilikten öte boyutları olduğuna dikkat çekti. Gazeteci Görkem, Almanya'da yaşayan Türklerin Alman güvenlik birimlerine güvenlerini kaybettiğini, kendilerini ayrımcılığa maruz kalmış ve aldatılmış hissettiklerini belirtiyor. Görkem, bunlar da dikkate alınarak Türk gazetecilerin kendi perspektiflerinden duruşmayı aktarmasının önemli olduğunu vurguladı. Bu sayede Türklerin güveninin yeniden kazanılabileceğine dikkat çeken Görkem, aksi takdirde Türk basının haberleri, ikinci elden aktarmak zorunda kalacağını kaydetti: "Haberlerde her iki perspektifin de aktarılması önemlidir. Alman kamuoyu tabii ki önemli, ama Türklerin bu konuda ne düşündüğü de bir o kadar önemli. Türk kökenli göçmenler 50 - 60 yıldır Almanya'da yaşıyor ve bunun gibi bir dava ilk kez görülüyor. Türk medyasının bu davaya büyük ilgi göstereceği daha en baştan öngörülebilecek bir durumdu. Ama sonucun bu şekilde olmaması tam bir hayal kırıklığıdır."
17 Nisan'da görülmeye başlanacak davayı takip edecek basın mensupları arasında genellikle Alman televizyon kanallarında, gazete ve haber ajanslarında çalışan gazeteciler bulunuyor. Uluslararası basına ise çok sınırlı yer ayrılmış. BBC ve New York Times gibi kuruluşların da Türk basın mensupları gibi mahkeme salonu kapısında beklemesi gerekiyor. Münih Yüksek Eyalet Mahkemesi'nin basın bürosu tarafından yapılan açıklamada 123 basın kuruluşunun akreditasyon için başvurduğunu, ama bunlardan 50'sinin başvuru sırasına göre kabul edildiği belirtilmişti.
Salon büyütülmüştü
Duruşmanın daha büyük bir salona aktarılması talebi de şimdilik mümkün görünmüyor. Zira duruşma için öngörülen salonda zaten tadilata gidilmiş salon, 230 kişinin daha yer alacağı biçimde büyütülmüştü.
Bununla birlikte mahkemenin, Türkiye Büyükelçisi, insan hakları savunucuları ve Türk milletvekillerine yer ayırmak istememesi de Alman politkacıların tepkisini çeken bir başka konuydu. Neonazi cinayetlerini aydınlatmak için Federal Meclis'te kurulan araştırma komisyonunun Başkanı Sebastian Edathy, "Türkiye Büyükelçisi'nin de dışardaki bekleme sırasında kuyruğa girmesi istenen bir durum değildir. Hem de muhtemelen dışarda bekleyen Neonazilerin arasında" diye çıkıştı.