Partisinin grup toplantısında konuşan Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, kendilerinin şehitlere mahcup olmadan anaların göz yaşını dindirmek için mücadele verdiklerini belirterek, "Birileri sadece sadece kendi ırkını seviyor olabilir. Birileri sadece Türkleri, birileri sadece Kürtleri seviyor olabilir. Birileri sadece nefretin, öfkenin, kanın, intikamın diliyle konuşuyor olabilir. Ama biz farklıyız. Biz bir ırkı, bir etnik kökeni, bir inanç grubunu değil, biz insanı ve insanları seviyoruz. Biz yaradılanı yaradandan ötürü seviyoruz" diye konuştu.
Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, partisinin TBMM'deki grup toplantısında bir konuşma yaparak gündeme ilişkin değerlendirmelerde bulundu. Grup toplantısı AK Parti'nin 2013 yılındaki ilk grup toplantısı özelliğini taşırken, Başbakan Erdoğan ise son bir buçuk ayda grup toplantısı yapamadıklarına dikkat çekti. İktidar olduklarından itibaren her yılı büyük rekorlarla ve sevinçlerle kapattıklarını belirten Erdoğan, 2012 yılının da rekorları tazeledikleri bir yıl olduğunu söyledi. "2012 yılının tamamına ait enflasyon yüzde 6,2 olarak gerçekleşti" diyen Başbakan Erdoğan, bu oranın ise 1968'den itibaren görülen en düşük oran olduğunu kaydetti. İhracatta ise kendilerine ait olan rekoru yine kendilerinin egale ettiğini ifade eden Erdoğan, ihracatın 2012 yılında 152 milyar dolar olarak gerçekleştiğini belirtti.
Ziraat Bankası'nda 2002 yılında çiftçilere verilen kredinin bakiyesinin 228 milyon lira olduğunu belirten Erdoğan, bu rakamın ise 2012 yılı sonunda ise 18 milyar liraya ulaştığını söyledi. "Kim çiftçinin yanında?" diye soran Başbakan Erdoğan, İMF'ye olan 23,5 milyar dolarlık borcun ise 1 milyar doların altına indiğini belirtti. IMF'ye 5 milyar dolar borç vereceklerini anlatan Erdoğan, "Ve bunlar 2013 yılının ilk günlerinde ortaya çıkan rakamlar. İnşallah gerek 2012 yılına ait, gerek 2013 yılı içinde buna benzer sevindirici rekor seviyede gelişmelere şahit olmaya devam edeceğiz" diye konuştu.
2013 yılında yeni eklenen projelerle birlikte projelere ayrılan ödeneğin artırıldığını kaydeden Erdoğan, "2 bin 737 proje için 46 milyar lira ödenek ayırıyoruz. Yani projelere ayırdığımız ödeneği bir önceki yıla göre yüzde 20 oranında artırdık" dedi.
2001 yılında bir porjenin tamamlanma süresinin ortalama 9 yıl olduğunu söyleyen Başbakan Erdoğan, "Şuan itibariyle biz projelerin ortalama tamamlanma süresini 3,5 yıla kadar düşürmüş durumdayız. Yani düşünün 2001 yılındabir proje için kazma vurulduğunda ortalama 9 yıl sonra tamamlanması bekleniyordu, şuanda projeye kazma vuruluyor ortalama 3,5 yıl sonra proje tamamlanıyor. İşte AK Parti farkı bu" diye konuştu. Erdoğan, AK Parti'nin 10 yılda Türkiye'yi nereden nereye getirdiğini hale görmek istemeyenlerin, görmeyenlerin ise bu örnekleri incelemesi gerektiğini ifade etti.
"BİZ 75 MİLYON OLARAK İSTİKLALE VE HÜRRİYET HER MİLLETTEN DAHA ÇOK AŞIĞIZ"
Başbakan konuşmasının büyük bölümünde ise terör konusuna değinerek, kardeşlik mesajları verdi. Türkiye Cumhuriyeti topraklarında yaşayan insanlar arasında bir etnik ayrım yapmadıklarını ve her evden bu topraklar için bir şehit verildiğinin altını çizen Başbakan Erdoğan, MHP ve BDP ise gönderme yaparak etnik milliyetçilik yapmalarını üstü kapalı olarak eleştirdi. Başbakan Erdoğan şunları söyledi:
"Bir kere daha en başta sizlere ve aziz milletime şu hususun altını kalın çizgilerle çizerek ifade etmek istiyorum. Biz millet olarak, 75 milyon Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı olarak hem ecdadımızla hem ahvadımızla istiklale ve hürriyete yeryüzündeki her milletten çok daha aşığız, çok daha fazla tutkunuz. Bu topraklardaki yaklaşık 1000 yıllık tarihimiz boyunca istiklalimize ve hürriyetimize yönelik her türlü saldırıya karşı bizler kükremiş bir milletiz. Millet diyorsam, asla ve asla bir ırkı, bir etnik kökenin, bir inanç grubunu kastetmiyorum. Millet bizim için ortak tarihi olan, istikbale aynı nazarla bakan ortak idealleri olan bir topluluktur. Yani bu topraklar üzerinde millet 75 milyonun tamamıdır. İlk Meclis'te Gazi Mustafa Kemal'in 'Anasır-ı İslamiye' diye onun ruhunu, özünü ifade ettiği topluluktur. İşte biz 1000 yıllık ortak tarihimiz boyunca Türk, Kürt, Arap, Laz, Gürcü, Çerkez, Boşnak, Roman hiçbir ayrım yapmaksızın aklınıza hangisi geliyorsa hep birlikte var olduk, hep birlikte yaşadık. İstiklal ve hürriyetimizi de hep birlikte savunduk.
Bugün Anadolu'da, Trakya'da hangi eve girerseniz girin, tarih içinde mutlaka ama mutlaka bu topraklara oradan en az bir şehit verilmiştir. Diyarbakır'da, Van'da, Rize'de, Samsun'da, Hatay'da, Sinop'ta, Antalya'da, Ankara, İstanbul, Edirne'de aklınıza neresi geliyorsa, her evden tarih içinde en az bir şehit mutlaka uğurlanmıştır. Belki Kıbrıs'ta, belki Kurtuluş Savaşı'nda, belki Çanakkale'de, belki Sarıkamış'ta, Balkanlar'da, Ortadoğu'da, Kuzey Afrika'da, dünyanın her yerinde; belki bir yıl önce, belki 1000 yıl önce. Bu ülke bu topraklar, merhum Akif'in ifadesiyle, 'Şüheda fışkıracak, toprağı sıksan şüheda' ifadesine denk düşen bir şehitler diyarıdır.
Altını çizmek istediğim husus şudur değerli kardeşlerim, aziz milletim; 1000 yıl boyunca olduğu gibi, bugün de yarın da İstiklalimize ve hürriyetimize yönelik her saldırı karşısında tıpkı ecdadımız gibi topraklarımızı kahramanca savunmak noktasında en küçük bir tereddütümüz olmaz ve olamaz. Bize hiç kimse diz çöktüremez. Bizi hiç kimse teslim alamaz. Hiçbir saldırı karşısında geri adım atmadık, geri adım atmayız. Topraklarımıza gözünü dikmiş bir düşman karşısında biz sırtımızdan vurulmayı zul kabul eder, ancak alnımızdan vurulmayı şeref addederiz. Bizim hepimizin 75 milyonun ortak hissiyatı olan istiklal marşımız, dikkat edin 'Korkma' ifadesiyle başlar. Biz 75 milyon ve 75 milyonun ecdadı bu topraklar üzerinde hiçbir zaman korkmadık, hiçbir zaman başımızı öne eğmedik.
Şunu herkes bilsin; biz geçtiğimiz 1000 yıl boyunca bu topraklar için canımızı verdik. Bundan sonraki 1000 yıl boyunca da bizler de, torunlarımız da inşallah hiç tereddüt etmeden canımızı ortaya koyarak bu toprakları savunmaktan asla ve asla vazgeçmeyiz. Tek bir şehidimizin dahi aziz hatırasına leke sürmeyiz, sürdürmeyiz. Tek bir şehidimizin dahi ruhunun bu aziz milletin değerlerinin çiğnenmesine müsahade etmeyiz, musamaha göstermeyiz. Bir kere işte bunları herkes bilmeli, herkes anlamalıdır. Birileri sadece sadece kendi ırkını seviyor olabilir. Birileri sadece Türkleri, birileri sadece Kürtleri seviyor olabilir. Birileri sadece nefretin, öfkenin, kanın, intikamın diliyle konuşuyor olabilir. Ama biz farklıyız. Biz bir ırkı, bir etnik kökeni, bir inanç grubunu değil, biz insanı ve insanları seviyoruz. Biz yaradılanı yaradandan ötürü seviyoruz.
"ŞEHİTLERİMİZE MAHÇUP OLMADAN BÜTÜN OCAKLARIN ACISINI DİNDİRMENİN MÜCADELESİ İÇİNDEYİZ"
Başbakan Erdoğan, terör sorunuyla birlikte düşen ateşin aynı ülkeye düştüğünü, göz yaşının aynı topraklara düştüğünü söyleyerek, ağlayanın ise hep anneler olduğuna dikkat çekti. Kendilerinin ise annelerinin göz yaşını dindirmek için gayret gösterdiklerini belirten Erdoğan, şunları kaydetti:
"Bakın değerli kardeşlerim bu terör sürecinde 30 yıldır süregelen bu kayıplarda bir yanlış olduğunu defalarca ifade ettim. Evet, bir tarafta bizim kahraman mehmetçiğimiz şehit oluyor. Evet, diğer tarafta dağdaki terörist etkisiz hale getiriliyor. Ama dikkatinizi çekiyorum, ateş aynı ocağa düşüyor. Acıyı aynı yürekleri kavuruyor. Gözyaşı aynı toprağa düşüyor. Kurşun hangi adrese giderse gitsin, ağlayan analar oluyor. Ağlayan eli değil, ayağı öpülesi, o ayaklarının altına cennet vaadedilmiş o mübarek analar, bizim annelerimiz oluyor. Biz işte tam 10 yıldır son derece samimi şekilde bu acıyı sonlandırmanın mücadelesi içindeyiz. Biz tam 10 yıldır 'anneler ağlamasın' diye, elini, bedenini, yüreğini ortaya koyan bir iktidarız.
Biz 10 yıldır bir yandan topraklarımızı tavizsiz savunurken, eş zamanlı olarak annelerin göz yaşını dindirmenin telaşı içindeyiz. Bu mücadele içinde, bu kıvranış içinde meşru, yasal değerlerimizle örtüşen her yolu, her yöntemi devreye aldık ve alıyoruz. Şehitlerimize mahcup olmadan, ecdadımızın ruhunu incitmeden, bütün annelerin, bütün babaların, bütün ocakların acısını dindirmenin bir mücadelesi içindeyiz."
"SOKAĞA ÇIKIP ANARŞİYİ ÜRETMEYİ AKLIMIZIN UCUNDAN BİLE GEÇİRMEDİK"
Başbakan Erdoğan, konuşmasının bir bölümünde ise terör örgütünün çıkış nedeni olarak gösterilen Diyarbakır Cezaevi'nde yaşananları değerlendirdi. Burada yaşananların insanlık dışı olduğuna vurgu yapan Erdoğan, 1980'li yıllarda sadece Diyarbakır Cezaevi'nde işkencelerin olmadığını, Mamak'ta, Metris'te de birçok insanın haksız yere işkenceye tabi tutulduğunu anlattı. Kendilerinin de yine bir çok engellemeyle karşılaştıklarını fakat hiçbir zaman sokağa çıkarak anarşi üretmeyi akıllarının ucundan bile geçirmediklerini kaydeden Erdoğan, silahın, şiddetin hiçbir zaman bir çözüm yolu olamayacağını anlattı. Başbakan Erdoğan konuşmasını şöyle sürdürdü:
"Şimdi bakın sevgili kardeşlerim; biz 1980'lerde Diyarbakır zindanlarında nelerin yaşandığını çok ama çok iyi biliyoruz. Diyarbakır zindanlarında işkence yapanların şahsında, insanlık da, vicdan da, insaf da biliyoruz ki kurumuştur. Diyarbakır zindanlarının işkencecileri aynaya baktıklarında adeta aynadaki görüntüleri bile kendilerinden utanmıştır. Hiçbir gerekçe, hiçbir bahane Diyarbakır'da yaşanan o insanlık dışı, o vahşi, o alçakça muameleyi mazur gösteremez.
Ama ben burada birşeyi söylemek zorundayım. Bu ülkede insanlar düşüncelerinden, inançlarından dolayı, sadece Diyarbakır zindanlarında veya zindanında zulüm görmüyor. 1980'lerde Diyarbakır zindanında, Mamak'ta, Metris'te yaşatılanlar dışarıda farklı kesimlere, farklı gruplara zamana yayılmış olarak aynı derecede vahşice yaşatıldı. Gerek bu kadronun içindeki onlarca arkadaşım, gerek bu salonun dışındaki on binlerce, yüz binlerce kardeşim bu zulmü iliklerine kadar yaşadılar. Daha ilk gençlik yıllarımızdan itibaren biz o zulmün duvarına çarptık. Namaz kılıyoruz diye bizimle alay ettiler. İmam-Hatipliyiz diye bizi aşağıladılar. Başörtüsü takanları dışladılar, sakallı olanı, elinde tespih olanı, hatta 'selamün aleyküm' diyerek Allah'ın selamını vereni bile ötelediler. Kitaplarımız yasaklandı, düşüncelerimiz sakıncalı diyerek yaftalandı. Gazetelerimiz, dergilerimiz, hatta siyaset yaptığımız partilerimiz kapatıldı. Bizim için bizim gibi diğer birçokları için siyasetin yolları tıkandı. Siyaset yapmanın önünü türlü engellerle bir defa tıkadılar. Bizzat benim, en yakın arkadaşlarım, kardeşlerim kalleşçe şehit edildiler. Eşi başörtülü olduğu için işinden edilenler oldu. Eşi işten atıldığı için bunalıma giren, çocuklarının önünde defalarca intihara teşebbüs eden kadınlar oldu. Kendi öz yurdunda, kendi vergisiyle yapılmış okullarda okuyamayıp, yurt dışında çözüm arayan nice kızlarımız, nice gençlerimiz oldu. İnsanların çalışma hakkı, iş kurma hakkı, okuma hakkı, düşüncelerini ifade etme hakkı kısıtlandı, engellendi, yok edildi. Bir çoğunun hayat hakkı elinden alındı. Komplolarla, tahriklerle, türlü oyunlarla, çirkin senaryolarla, inançlarımız değerlerimiz, kutsallarımız ayaklar altına alınıp çiğnenmek istendi.
Birileri Diyarbakır zindanında veya zindanlarında en ağır işkenceler altında feryat ederken, bizler de, bizim gibi niceleri de büyük Türkiye hapishanesi içinde öz yurdunda garip, öz yurdunda parya muamelesi gördü. Ama dikkatinizi çekiyorum, hiçbir zaman elimize silah almayı, aklımızın ucundan bile geçirmedik. Sokağa çıkıp, anarşiyi üretmeyi, aklımızın ucundan bile geçirmedik. İllegalite yolunda veya illegalite yoluna sapmayı aklımızın ucundan bile geçirmedik. Çünkü biz, düşüncelerimize inandık. Biz inançlarımıza güvendik. En önemlisi de biz, aziz milletin her bir ferdiyle bizimle aynı safta olduğuna, bizile birlikte olduğuna yürekten iman ettik. Onlar vurdu, biz büyüdük, onlar vurdu biz güçlendik. Yenilgi yenilgi büyüyen bir zafer olduğunu aklımızdan hiçbir zaman çıkarmadık. Sabrettik, direndik, mücadele ettik, sebat ettik ve işte bugünlere ulaştık.
AK Parti'nin bizim, bizim neslimizin bu uzun soluklu mücadelesi dünyanın tüm haklı hareketleri için aslında en güzel örnektir. Düşüncesine güvenen, inancına güvenen, milletine güvenen her hareket, sabırla, sağduyuyla sebatla azimle er ya da geç mutlaka zafere ulaşacaktır. Ama bunun karşısında şiddet ve terör kesinlikle ve kesinlikle çıkmaz sokaktır. Şiddetin, terörün hiçbir meşruiyeti olamaz. Şiddet fikrine, inancına, davasının haklılığına inananlar için bir yöntem olamaz. Şiddetin bu ülkede elde edebileceği hiçbir kazanım yoktur, olmamıştır ve hiçbir zaman olamaz. Şiddetle terör bu ülkeye acıdan başka hiçbir şey vermedi. Şiddet ve terör bu ülkeye kan ve göz yaşından başka hiçbir şey getirmedi. İşte biz bugün bir kez daha ve inatla, sabırla işte bu şiddeti, terörü sona erdirmenin samimi gayreti içindeyiz. İnanın tek bir gayemiz var, bugün o gayeyi tekraren ve ısrarla söylüyorum; o da annelerin göz yaşını dindirmektir." - Ankara