İnsanı hayvandan ayıran özellik, düşünme ve değerlendirme kabiliyetidir. Nankörler her şeyin kıymetini bilir, ama değer vermezler.
Mekke müşrikleri de, Efendimizin hak peygamber olduğunu biliyor, ama menfaatlerini korumak için inanmamakta ısrar ediyorlardı. Onu halkın gözünden düşürmek için, “Kâhin mi diyelim, şair mi diyelim, sihirbaz mı diyelim” şeklinde, kendi aralarında istişare ediyor, iftiralarına kendileri de inanmadığı için, ne diyeceklerini bilemiyorlardı.
Küfrün getirdiği menfaat anlayışı, onların cesaretlerini kırmış ve nankör hale getirmişti. Çünkü yiğit ve cesur insanlar nankörlük yapamazlar. Nankörlük, şeref ve şahsiyeti zayıf olan insanların sıfatlarıdır. Mekke’de nazil olan ve onların durumunu bayan eden bir ayet-i kerimede:
“Yoksa sen onların çoğunun (söz) dinleyeceklerini yahut akıllarını kullanacaklarını mı sanıyorsun? Onlar hayvanlar gibidirler, belki yolca onlardan daha da şaşkındırlar.” Buyrulmaktadır. (Furkan Sûresi 25/44)
Ayette onların çoğu denilmekle tamamı suçlanmamaktadır. Çünkü onların aralarında hak yolu kabul edecek cesur insanlar da vardı. Ancak, çoğunluk düşünme ve muhakeme etme kabiliyetini kaybettiği için, cesur insanlar da henüz aksi yönde ses çıkarmak istemiyorlardı.
Nankörlük bakımından hayvanlar insanlardan daha uysaldır. Mesela:
İnsan, yabani bir hayvanı yakalamak için mücadele eder. Yakaladıktan sonra gıdasını verip, bakımını yaptığı zaman, korkulu hali yavaş yavaş sevgiye dönüşür.
Süt veren bir hayvanın karnı doyurulup, bakımı yapıldığı zaman, yaratılışının gereği olan süt verme hasselerini çalıştırır ve görevini yapar. Bu misaller çoğaltılabilir.
Kadere razı olmayan nankör insanların ihtiyacı hiçbir zaman bitmez. Çünkü onlar, sahip olduğu nimeti görmezlikten gelir, daha fazlasını istemeye devam ederler. Onun için, nankörlükte isteklerin sınırı yoktur.
Sağlam bir insan, görme özürlü bir kişiyi gördüğü zaman, “Rabbim bana gören göz vermişin sana şükürler olsun” diyemiyorsa, o kimsede, nankörlüğünden dolayı, bakan kör gibidir.
Nankör kimselerin gözleri, başkalarına ait şeyleri görmede çok keskindir. Yani kendine ait bir kümes dolusu hayvanı görmez, başkasının bir horozuna imrenirler. Bu anlayış insanı alçak ve küçük hale getirir. Nankörlük sıfatı insanların hepsi için düşünülmediğinden dolayı Ayette de “Onların çoğu” cümlesi kullanılmıştır.
Bazı insanlara işini sorduğunuz zaman, “Elhamdülillah” diyemez. Piyasanın durgun, işlerin de bozuk olduğunu söyler. Beş sene öncesi ile kıyasladığınız zaman, mal varlığının aşırı derecede arttığı görülür. Bu insana beş yıl öncede soracak olsaydınız, o zaman da işler bozuk derdi. Çünkü o, şükür kapısını kapatmış, nimetlere nankörlük penceresinden bakmaya başlamıştır. Mesela:
Kişinin bir miktar maaşı vardır, bunun yetmediğinden yakınır, şükür kelimesini aklından bile geçirmez. Evine gittiğiniz zaman, konforlu bir hayat yaşadığına şahit olursunuz.
Buda nankörlüğün ayrı bir yönüdür. Bu durumu anlatan ayet-i kerime de:
“İnsana nimet verdiğimiz zaman (bizden) yüz çevirip yan çizer; ona bir de zarar ziyan dokunacak olsa iyice karamsarlığa düşer.” Buyrulmuştur. (İsra Suresi 17/83)
Yani insanlar, kendi bütçesinin üstünde bir hayatı hedefledikleri zaman, elindeki nimetleri yok sayıp, nankörlük kapısını açtıkları için, hayatı yaşanmaz hale getirirler. Çünkü özlemini çektiği şeylerin sınırı yoktur. Bu durumu dile getiren ayette:
“O, kendisinden istediğiniz her şeyi verdi. Allah’ın nîmetlerini saymaya çalışsanız, sayamazsınız! Doğrusu insan, çok zâlim (ve) çok nankördür!” Buyrulmuştur. (İbrâhîm Suresi, 34)
İnsanın görevi, içinde bulunduğu nimetleri gözden geçirip, onu verene karşı şükretmek ve ibadet görevini yerine getirmektir. Bundan dolayı Cenab-ı Hak:
“Bana şükredin, nankörlük etmeyin” buyurmuştur. (Bakara suresi 2/152)
Nankörlük, gözle görülmeyen en büyük hastalıklardan biridir. Bu hastalığa yakalanan insanlar, kendilerine ikramda bulunan kimselere de teşekkür etmesini bilmezler. Bu durumu belirten bir hadis-i şerifte:
"Halka teşekkürde bulunmayan Allah’a da şükretmez." Buyrulmuştur. Tirmizî, Birr 35, Ebu Dâvud, Edeb 12
Mevcudu göz önünde bulundurup şükretmek, insanı itaate götürdüğü gibi, mevcudu yok sayıp nankörlük etmekte, isyana doğru sürükler. Bu ince noktayı her zaman göz önünde bulundurmak lazımdır. 25.07.2021
Ali KARA
Emekli Müftü