Bakan Mahir Ünal, Trabzon’da düzenlenen Kültür ve Turizm Bölge Çalıştayı’na katıldı.

Bakan Ünal: “Türkiye Algısı ve İmajı Üzerinde Son Üç Yıldan Beri  Son Derece Bilinçli Olarak Operasyonlar Yürütülüyor. Türkiye’nin Turizmine Dönük Saldırının Paydaşlarından Hatta Temel Taşıyıcılarından Bir...

Bakan Ünal:Türkiye Algısı ve İmajı Üzerinde Son Üç Yıldan Beri  Son Derece Bilinçli Olarak Operasyonlar Yürütülüyor. Türkiye’nin Turizmine Dönük Saldırının Paydaşlarından Hatta Temel Taşıyıcılarından Bir Tanesi Paralel Yapı”

  • Bakan Ünal: “Cumhurbaşkanımız Katar'da Doha Kitap Fuarı’na katıldığımızda görüşmelerini yaptı. ‘Özellikle Körfez Ülkelerinin Karadeniz Bölgesine çok büyük bir ilgisi var. Hemen Karadeniz bölgemizle ilgili bir turizm paketi hazırlıyorsunuz.’ diye talimat verdi. Biz yaklaşık bir ay bu pakete çalıştık.

 

  • Bakan Ünal: “Birileri 400 bin kişiyi katleden bir katili mağdur durumuna getiriyor, 2 buçuk milyon insana, mağdura kucağını açmış yüzde 52 oyla seçilmiş meşru ve bu ülkeyi 13 yıldan beri taşıyan liderimize ‘diktatör bozuntusu’ deme cesaretini gösteriyorsa burada bir sorun vardır.”

Kültür ve Turizm Bakanı Mahir Ünal, Trabzon’da düzenlenen Kültür ve Turizm Bölge Çalıştayı’na katıldı.

Karadeniz Bölgesi’nde turizmin geliştirilmesine yönelik çalışmaların ele alındığı çalıştaya, Maliye Bakanı Naci Ağbal, Gençlik ve Spor Bakanı Akif Çağatay Kılıç ile Çalışma Sosyal Güvenlik Bakanı Süleyman Soylu da katıldı.

Toplantının açılışında konuşan Kültür ve Turizm Bakanı Mahir Ünal, Karadeniz Bölgesi’nin sahip olduğu turizm potansiyelinin geliştirilmesinin ve tanıtımının önemli olduğunu belirtti.

Türkiye Algısı ve İmajı Üzerinde Son Üç Yıldan Beri Bir Son Derece Bilinçli Olarak Operasyon Yürütülüyor

 

“Kültürümüzle harmanlanmış bir turizm potansiyelini ikliminde ve bu iklimi bünyesinde barındıran ve bu vesileyle bu çalıştayımıza ev sahipliği yapan Trabzon’umuzda bulunmaktan son derece mutluyum.

Bölgemizi temsil eden tüm Bakanlarımız, yerel idarecilerimiz, özel sektörümüz ve STK’larımızla yaptığımız bu toplantı aslında bu anlamda bir ilk olma özelliğini de taşıyor. Daha önce birkaç kez çalıştaylar yaptık ve ilk olarak yaptığımız çalıştay Antalya ilimizde yaptığımız. Ve özellikle bu süreçte 24 Kasım günü milliyeti belli olmayan bir uçağın düşürülmesiyle başlayan ve Rusya ile yaşadığımız sorundan en çok etkilenen ilimiz olan Antalya’da bu çalışmayı öncelikle yaptık. 

Bu anlamda geniş ve bölgesel olması itibariyle bu bir ilk inşallah ikincisini Ege Bölgesi’nde yapacağız ve üçüncüsünü de Antep, Adana ve Maraş’ı da içine alan bir yönüyle Akdeniz bir yönüyle Güney Doğu ve İç Anadolu’yu da kapsayan üçüncü bir toplantıyla hemen hemen tüm Türkiye’de bölgesel toplantılarımızı tamamlayacağız.

Bu toplantıların önemi şu; az önce Sayın Süleyman Soylu önemli bir şey söyledi, ‘Turizmi eğer sadece ekonomi olarak görürseniz bu bir süre sonra üretim yeteneğinizi yok etmeniz anlamına gelir.’ Meşhur bir hikayesi vardır La Fonten’in. Altın Yumurtlayan Tavuk hikayesi. Hikayede, tavuk her gün bir altın yumurtlamaktadır. Ama açgözlü sahibi bekleyemez her gün bir altın yumurtlamasını. Der ki, ‘Ben bu tavuğu keseyim içinde ne kadar altın yumurta varsa hepsine sahip olayım’ ve tabii tavuğu keser. Bu hikayeyle ilgili derler ki; ‘İnsan eğer üretimle üretim yeteneği arasındaki ilişkiyi bilmezse asıl üretim sağlayanın üretim yeteneğini desteklemek beslemek ve sürdürülebilir kılmak olduğunu bilmezse bir süre sonra üretim yeteneği kaybolduğunda üretim de ortadan kalkar.’

Bizim bugün bize turizmde 36 milyar dolar gibi bir hacmi sunan üretim yeteneğimiz nedir diye baktığımızda gördüğümüz şey şu; büyük oranla deniz, kum ve güneş. Bunun içerisine bizim maalesef kültür ekonomisiyle turizmi birleştirerek 69 uygarlığa ev sahipliği yapmış büyük bir kültür hazinesini henüz üretim yeteneği açısından dönüştüremedik. O halde basit bir soru soruyoruz diyoruz ki; eğer biz üretim yeteneğimizde hangi değişiklikleri yaparsak 36 milyar dolardan 50-60-70 milyar dolara çıkabiliriz.?

Bunun çalışmasını yaptığımızda bu açıdan son derce şanslı olduğumuzu görüyoruz. Hem destinasyon açısından, hem ürün çeşitliliği açısından hem Pazar açısından on derce şanslı olduğumuzu görüyoruz.

Peki burada bizim dezavantajlarımız neler? Bizim temel dezavantajımız şu anda maalesef Türkiye’nin imajına ve algısına dönük yürütülen kara propaganda. Yani 2013’te ‘Gezi Olayları’ ile başlayan süreci her açıdan çok iyi anlamak gerekiyor.  Geçtiğimiz günlerde hızlı bir şekilde Hollanda, Almanya ve İspanya’da hem turizm fuarlarına katılıp sektörlerle bir araya gelmek, tur operatörleriyle oturup bizim meselelerimizi, sorunlarımızı ve vereceğimiz destekleri konuşmak için sektörlerimizin temsilcileriyle Avrupa’ya bir çıkarma yaptık. Gördüğüm şey şu; son derece bilinçli olarak Türkiye algısı ve imajı üzerinde son üç yıldan beri bir operasyon yürütülüyor.

 

Yani bunun Sultan Ahmet patlamasıyla ya da uçak düşürülmesiyle ilişkilendirmek doğru olmaz. Çünkü en son katıldığım İspanya’da Dünya Turizm Örgütü Turizm ve Güvenlik konulu bakanlar düzeyindeki toplantıda özellikle İspanyalı temsilcilerle görüştüm. Dedim ki: Plajlarınızda bir taraftan bombalar patlıyordu ama bir taraftan da turizminizi yukarı çekmeyi başardınız. Siz ne yaptınız, nasıl bunu başardınız? Bana söylediği şey şu oldu, bunun altını özellikle çizerek söylemek istiyorum, ‘ETA her eylem yaptığında biz üniversitemiz, siyasetçilerimiz, medya organlarımız, sivil toplum kuruluşlarımız her zaman tek yürek tek ses olduk. Hep birlikte tepki verdik.’

Sonra içimden döndüm canım ülkeme baktım. Şimdi düşünebiliyor musunuz. Rusya, Suriye’de fiili olarak savaşıyor. İran fiili olarak savaşıyor. Esed diye bir katil 400 bin kişiyi katletti. Dünya buna ses çıkarmıyor. Ama benim ülkemde sadece iki ilçede teröre karşı yürüttüğü meşru mücadeleyi dünyaya ‘Türkiye iç savaşın eşiğinde’ diye birileri yansıtıyorsa, eğer birileri 400 bin kişiyi katleden bir katili mağdur durumuna getiriyor, 2 buçuk milyon insana kucağını açmış mağdura, mazluma kucağını açmış yüzde 52 oyla seçilmiş meşru ve bu ülkeyi 13 yıldan beri taşıyan liderimize ‘diktatör bozuntusu’ deme cesaretini gösteriyorsa burada bir sorun vardır.”

Türkiye’nin Turizmine Dönük Saldırının Paydaşlarından Hatta Temel Taşıyıcılarından Bir Tanesi Paralel Yapı

“Birileri bu ülkenin üzerinde bir oyun oynuyor demektir. Oyun teorisinde çok temel bir yaklaşım vardır derler ki; ‘Çevrenizde ne olup bittiğini bilmiyorsanız oyun sizin üzerinizde dönüyor demektir.’ Öncelikle çevremizde ne olup bittiğini bileceğiz. 8-10 bin kilometre öteden gelen ve bu bölgede yeni sınırlar çizmeye, yeni düzenler kurmaya çalışanlar bizi bir taraftan yeni kurulacak bu yeni düzenin dışında tutmaya çalışırken bir taraftan da bizim adeta can damarımız niteliğinde olan alanlara saldırıyorlar. İşte bu alanlardan bir tanesi turizm. İmaj, algı eşittir turizm. Dünyada imajınızı ve algınızı kaybettiğiniz anda turizmde kaçınılmaz olarak kaybetmeye başlarsınız.

Daha acı bir şey söyleyeyim. Şu anda dünyada Türkiye’nin turizmine dönük  saldırının paydaşlarından hatta temel taşıyıcılarından bir tanesi paralel yapı. Yaklaşık 130 ülkede faaliyet gösteren bu yapı bulunduğu her ülkede Türkiye güvenlik açısından riskli ülkedir propagandası yapıyor. Yetmiyor Türkiye içinde de dönüyor medya organları aracılığıyla gazeteleri aracılığıyla Türkiye ile ilgili ‘1300 tane otel iflas ediyor şu kadarı batıyor’ gibi kara propagandalar yapıyor.

Biz 60 günden beri ne yapmaya çalışıyoruz. 24 Kasım'da uçak düştüğü günden bu güne kadar hassasiyete bir şeyi yapmaya çalışıyoruz. Bir psikoloji ve algıyı yönetmeye çalışıyoruz. Şimdi uçak türbülansa girdiğinde öncelikle yolcuların psikolojisini iyi yönetmeniz gerekiyor. Yolcuların psikolojisini yönetmezseniz uçağın içerisinde panik çıkar. Şu anda biz bir türbülans yaşıyoruz ama bu türbülansta bizim psikoloji ve algıyı iyi yönetmemiz gerekiyor. Hamdolsun bunu çok da iyi yönetiyoruz. 4 kez Ekonomi Koordinasyon Kurulu (EKK) yaptık. Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanımız, Maliye Bakanımız burada. Sayın Mehmet Şimşek'in başkanlığında sadece turizmi konu alan, vereceğimiz destekleri telafi edici tedbirler neler olacak? Önleyici tedbirler neler olacak? Yapısal tedbirler neler olacak? 100 milyar dolarlık hacmi olan bu sektörü biz devlet olarak bu türbülans sürecinde nasıl kuşatacağız?  Nasıl sağlıkla, selametle bu süreçten çıkaracağız. Bunun çalışmalarını yapıyoruz.

Kaldı ki bilmedikleri bir şey var.13 yılda biz o kadar çok kriz yönettik, o kadar çok engeli aştık, o kadar çok sorunu çözdük ki biz her krizden güçlenerek ve o krizin bünyesindeki fırsatları hamdolsun dönüştürerek çıktık. Bunu içimden gelerek ve samimiyetle ve inanarak söylüyorum.

Sayın Süleyman Soylu konuşmasının başında bir şey söyledi. ‘Bizi ayakta tutan ve 2023 vizyonuna taşıyan  asıl gücümüz umudumuz, heyecanımız.’ Kurucu güç içimizde. Eğer sosyolojik anlamda toplumların geleceğini anlamak isterseniz bakmanız gereken yer şudur: Hangi toplumların içerisinde kurucu güç ve dinamizm var. Bir toplumum geleceğini ve sürdürülebilirliğini kavramak istiyorsanız o toplumun enerjisine bakın. Türkiye'nin enerjisi, heyecanı, umudu son derece dinamik.

Bakın bugün biz burada herkese ve her şeye inat, birileri Türkiye'nin turizminin kaderiyle oynarken ona ömür biçerken biz burada dört bakan 9 il, valiler, milletvekilleri belediye başkanları, STK'lar biz şuanda neyi konuşuyoruz? Karadeniz bölgemizin turizm geleceğini konuşuyoruz. Bunun planlamalarını yapıyoruz.

Cumhurbaşkanımız Katar'da Doha Kitap Fuarı’na katıldığımızda bunun görüşmelerini yapıyor. Bana dönüp talimat veriyor. Diyor ki; ‘Özellikle Körfez Ülkelerinin Karadeniz bölgesine çok büyük bir ilgisi var. Hemen Karadeniz bölgemizle ilgili bir turizm paketi hazırlıyorsunuz.’ Biz yaklaşık bir ay bu pakete çalıştık. Karadeniz Bölgemizi yukarıdan aşağıya sağdan sola bütün görüşmelerimizi yaparak ve cuma cumartesi günü burada iki gün 9 ilin il kültür müdürleri toplantısını yaparak bugüne hazır hale geldik. Birazdan sunumlar olacak. Tanıtma Genel Müdürümüz, Yatırım İşletmeler Genel Müdürümüz ,Kültür Varlıkları ve Müzeler Genel Müdürümüz sunumlarını yapacak.

Öğleden sonra sizin katkılarınızı alacağız. Sizin katkılarınızı aldıktan sonra biz bir çalıştay raporu ve eylem planı çıkaracağız. Eylem planımızı çıkardıktan sonra da eylem planımızla ilgili bir izleme değerleme komisyonu oluşturup 4 yıllık eylem planını deklare edip sizlerle birlikte bunun takibini yapacağız.

Bölge turizmini geleceğe taşımak ve sürdürülebilir bir şekilde gelişimini sağlamak amacıyla yapmayı planladığımız fonları sizlere ana başlıklarıyla paylamak istiyorum.  İlgili genel müdürlerimiz zaten bunların detaylarını sizlerle paylaşacak. Birinci olarak Türkiye turizm stratejisi 2023 planıyla DOKAP mastır planı çalışmalarının entegrasyonu 2016 yılında tamamlanmasını planlıyoruz. Mera alanlarının turizme kazandırılması içerikli mevzuat düzenlemelerinin 2016 yılında yine tamamlanmasını planlıyoruz.

Üretim yeteneği ve üretim ilişkisi açısından yaylalarımızın, meralarımızın çok iyi şekilde koruma esaslı planlanması gerekiyor.  Eğer biz bugün bunu yapmazsak yarın bunu istesek de  düzenleyemeyiz, temizleyemeyiz planlayamayız ve sürdürülebilir kılamayız.

Gelen turistlerin konaklama sürelerinin ardından arttırılması amacıyla bölge içindeki kültür turizmi kongre ve fuar turizmi, kış turizmi, doğa yayla ve eko turizmi alternatiflerin desteklenmesi, bölgeye gelişlerin arttırılması amacıyla kurvaziyer turizminin alt yapısının yaygınlaştırılması, şehir merkezlerinde yöresel mimariyi ve yöresel malzeme kullanarak inşa edilen yapıların restore edilerek marka değeri yüksek kimlikler oluşturulması konusunda yerel yönetimler maddi ve teknik destek verilmesi arttırılarak devam ettirilmesi, kültür merkezi konseptinin yeniden yapılandırılarak kültürümüzü yansıtacak ve yaşam mekânı haline dönüştürecek nitelikte şehre entegrasyonun sağlanmasını hedefliyoruz.”

Kimlik Kaybolmaz Ama Kimliğin Kalitesi Kaybolur

“Bu çok önemli biz kültür konseptiyle gittik. Kültür merkezleri insanların sosyalleştiği mekanlar olmadı, haftada bir iki defa açıldı kapandı. Oysa biz şimdi özellikle gençlerimizin sosyalleşebileceği sosyal etkinlik mekânları oluşturmak istiyoruz. Mesela yaşayan kütüphaneler bu konseptlerden bir tanesi, ve müzelerimizi sadece arkeoloji etnografya müzesi olmaktan çıkarıp şehrin kimliğini tarihini o şehirde yaşayan bütün tarihi şahsiyetlerin o şehirde doğan ve yaşayan çocuklara aidiyet anlamında buluşmasını sağlamamız önemli. Avrupa’da anaokulu çocuklarının müzelerde öğretmenler ve rehberler birlikte gezdirildiğini görürsünüz.

Küreselleşme bize dayatıldı. Küreselleşme kaçınılmaz olarak kültürler arası benzeşmeyi ve güçlü popüler kültür argümanlarına sahip toplumların bizim üzerimizde hegemonya oluşturulmasını sağladı. Globalleşme zıddını doğurdu glokalleşmeyi yerelleşmeyi getirdi.

Şimdi her bir toplum kendi kimliğini, kendi hafızasını, kendi kültürel aidiyetini yeniden inşa etmek istiyor. Bizi bugün kültürel alanda en çok ihtiyaç duyduğumuz şey hafızamızı yeniden inşa etme.  Eğer hafızamızı yeniden inşa edemezsek kimliğimizi inşa edemeyiz. Hafızası ve kimliği olmayan bir toplumun kültür üretmesini bekleyemezsiniz. O yüzden hafızamızı yeniden inşa edeceğiz. Hafızamızın kopuk parçalarını bulacağız ve yeniden inşa edeceğiz.

Hafızamızın kopuk parçalarını bulacağız ve inşa edeceğiz. Çok acı günler yaşadık. 1998’de İstanbul’da İstanbul üniversitesi bünyesinde 1936’da Bakanlar Kurulu kararı ile Sultan Abdülhamid Han’ın nadir eserler kütüphanesi İstanbul Üniversitesi’ne naklediliyor. 1998 yılında o üniversitenin kütüphane müdürü hanımefendi 28 Şubat’ın simge ismi Kemal Alemdaroğlu’na gidip ‘Kütüphanemizde irticai unsurlar buldum. Bunları atmamız gerekiyor’ diyor. 16 bin nadide eseri çöpe atıyorlar bu ülkede.

 Geçmişte yanlış uygulamalarla nasıl bir akılla hafızamızı yok ettiklerini biliyoruz. Bu ülkenin arşivi biliyorsunuz vagonlarla Bulgaristan’a satıldı. Yetmedi trenlerin üzerindeki o nadide hat eserleri kazındı. Bizim hafızamızı yeniden inşa etmemiz gerekiyor. Bir şeyi unutmayalım, kimlik kaybolmaz ama kimliğin kalitesi kaybolur.

İnşallah bu anlamda bütün kimlik politikalarımızı şehir üzerinden somutlaştıracağız. Bunu yaptığımızda işte o zaman kültür ekonomisi yani bir üretim yeteneği ortaya çıkacak. O zaman turizm ile kültürü birleştirebiliriz. Şimdi ben Viyana’ya 2 günlüğüne gittiğimde Royal Flarmoni Orkestrası’nın konserine gitmek istiyorum. Bu konser için 250 Avro veriyorum. Ama bir turist Trabzon’a veya Sinop’a gelecekse şunu demeli: ‘Oraya gittiğimde şu kültürel etkinliklere katılmalıyım.’ Çünkü insanlar bir duyguyu keşfetmek için seyahat ederler. Bir duygu yaşamak için seyahat ederler. Biz Karadeniz’e gelen insanların hangi duyguyu yaşayacaklarını sunacağız.”

Ortadoğu Ve Körfez Ülkelerine Yönelik Tanıtımlar Yoğunlaştırılacak. 

“Turistlerin doğru ve etkin bilgilendirilmesi açısından çok önemli bilgilere sahip turizm danışma bürolarının yeniden yapılandırılmasını, sadece Trabzon ve Ordu’da bulunan turizm bürolarının bütün illerimizde resmi olarak açılmasını, turizm danışma bürolarında Arapça ve İngilizceyi iyi bilen yöreyi tanıyan personeller istihdam edilmesini, buna ilişkin kadro sayılarının artırılmasını, bölgeyi etkin tanıtan farklı illerden özellikle Arapça tanıtım materyallerinin hazırlanmasını hedefliyoruz.

Ortadoğu ve Körfez ülkelerine yönelik tanıtımlar yoğunlaştırılacak.  Bölgenin hedef pazarlarını da çeşitlendireceğiz. Özellikle Avrupa ve Uzak Doğu’dan turistleri getirmek için tanıtım faaliyetlerine başlayacağız. yedi büyük fuardan birini Karadeniz Bölgesi’nde yer vereceğiz.

Burada şu tuzağa düşmememiz gerekiyor. Her yıl Türkiye’ye 4.5 milyon turist geliyor ve bunların yüzde 75’i Antalya’ya gidiyor. Bu yüzden Antalya maalesef Rus turist merkezi haline geldi. Bundan sonra hiçbir bölgemiz hiçbir şekilde bir pazarın bağımlısı haline gelmemeli. O yüzden hızlı bir şekilde pazarımızı çeşitlendirelim dedik. Şimdi Antalya ile ilgili özellikle EXPO 2016 kaldıracını kullanarak biz bu 2016 döneminde Rus turist sayısında ortaya çıkacak azalmayı bu organizasyonla telafi edeceğiz. Bundan sonra da pazarımızı çeşitlendireceğiz. Biliyorsunuz EXPO olimpiyatlardan daha büyük daha etkin bir organizasyondur.

Karadeniz’de de bu hataya düşmemek için yolun başındayken mastır planımızı yapalım. Biz Karadeniz Bölgesi’nde ürün çeşitliliğini sağlarsak pazar çeşitliliğini de sağlamış oluruz. Şimdi ürün çeşitliliği üzerinde çalışıyoruz. Mesela son yıllarda yürüyüş yolları üzerinden hikayeler yazılıyor. Bloggerlar sayfalarında yazıyor. Karadeniz Bölgesi yürüyüş yolları açısından inanılmaz zengin ve güzel hikayeler var. Mesela bu bile tek başına kıymetli. Her bir ürünümüzü her bir ayrı pazara pazarlayacağız. Dolayısıyla hem ürün çeşitliliği hem de Pazar çeşitliliğini sağlayacağız.”

Gündem Haberleri