Âşina olduğumdan bu yana Yemen Türküsü’nü dinlerken milletimin târihî ve mâşerî hüznünü yüreğimde hissetmediğim vâki değildir. Milletime aidiyet sızısı mânasına gelen bu hüzün fikir ve gönül tâlimlerim arasındadır.
Cumhurun seçtiği 12.cumhurbaşkanının, Yemen Türküsü’nü söylemesini hayırlı bir vak’a olarak tavsif etmemden ve cumhurun değil, vesayetçi Kemalist kadronun kurduğu cumhuriyetin cumhurbaşkanı M. Kemal’in, “Yemen Türküsü’ne ruhî ve mâşerî aidiyeti yoktur” ifademden angut Atatürkçüler haksızlık ettiğim kanaatine varmışlar.
Yemen Türküsü’nün mâşerî sınırları ve kimliği ümmet coğrafyasının bir bölümü olan Balkanlardan Anadolu’ya, İstanbul’dan Halep’e, Edirne’den Van’a, Samsun’dan Maraş’a kadardır. Muhteviyatı, 1923 Cumhuriyetinden önceki Devlet-i Âliye’nin ve Müslüman milletin yüreğinden kopan hüzünden ibarettir ve Atatürk ilkeleriyle Batılı ulus projesine tâbi tutulmadan önceki din ü millet hüviyetini haiz olan insanımızın gurbet ve hasret nağmeleridir.
Devlete isyan duygusu taşımadığı gibi ümmet unsurlarına karşı etnik ayrılık ve düşmanlık fikri yoktur. Savaşlardan ve mahallî fitnelerden dolayı aramıza haset giren din kardeşlerimizden zihniyet ve kalbî olarak kopuşu dile getiren bir türkü değildir. Düşmana karşı düzülmüş târiznâme ve sövgü değildir.
Devlet-i Âliye’nin tasarrufunda olan Yemen’deki isyanlar ve bölgedeki savaşlar sebebiyle sıkça asker gönderilmesi, her beldeden birçok askerin Yemen seferlerinde şehit olması milletin yüreğinde derin iz bırakmış ve Yemen Türküleri kollektif bir acının tezahürü olarak nağmelenmiştir.
Rakam ifadesiyle 1. cumhurbaşkanı M. Kemal ve yandaşları Yemen Türküsü’nü “Sofra” larda meze yaparak dinlemişler ve Osmanlı’yı kötü idareciler olarak göstermek için kullanmışlar.
M. KEMAL’İN DEVRİMLERİ YEMEN TÜRKÜSÜ’NÜ SÖYLEYEBİLİR Mİ?
M. Kemal, Yemen Türküsü’nü meydana getiren sebeplere fikren ve tarihî bir vak’a olarak karşıdır. “Sofra” da Yemen Türküsü çalınırken kendince hüzünlenmiş, fakat bu hüzün âl-i Osman milletinin yüreğinden sâdır olan mâşerî hüzün değil. Çünkü beyanlarıyla bu millî türkümüze kastettiğimiz mânada bakmadığını gösteriyor ve bin yıllık devlet anlayışımızla uyuşmayan şu sözleri sarf ediyor: “Bir hiç uğruna Arabistan çöllerinde ziyan olan Türk gençlerinin geride kalanlarının yıkılan umutlarını ve yakınmalarının anlatırdı.”
Yemen Türküsü’nü milletin mâşerî yüreğince dinleyip târihimizin hüznünü duymuş olsaydı türküleri yasaklatmaz, Batılı çalgı ve makamları kanunlaştırmazdı.
Daha kötüsü, Nutuk’ta yer alan “Osmanlı müziği, Türkiye Cumhuriyetindeki büyük devrimleri söyleyecek güçte değildir Bize yeni müzik gereklidir.(…) Bir ulusun yeni değişikliğinde ölçü, musikide değişikliği alabilmesi, kavrayabilmesidir” sözlerini laikçi Cumhuriyetin kültür politikası hâline getirmesidir.
Anlaşılan şu ki, M. Kemal’in zihniyetine göre Yemen Türküsü ve benzeri türküler Cumhuriyet devrimlerinin Batılı-pozitivist kültürünü temsil etmesi mümkün değildir.
YEMEN TÜRKÜSÜ’NÜN MÂŞERÎ HÜZNÜ ATATÜRKÇÜ CUMHURİYETLE UYUŞMAZ
Nutuk’ta “Hilafetin gereksiz olduğuna” dair uzun gerekçeler sayarken Yemen ve Hicaz’ı da işin içine katıyordu: “Anadolu çocuklarının ne işleri vardı Yemen çöllerinde? Oraya gönderildiklerinde belki yeni evliydiler. Geride genç eşlerini, kundaktaki yavrularını bırakmışlardı. (…) Yazık değil miydi evlatlarımıza…?”
Ardından da şunu söyleyerek Yemen Türküsü’nün millet ve devletini ideolojik olarak kötülüyor ve o devrin değerlerine karşı olduğunu açıklıyor: “Ulusumuz, yüzyıllarca bu boş görüşlere dayanılarak sağa sola koşturuldu. Ama ne oldu? Her gittiği yerde milyonlarca insan bıraktı. Yemen çöllerinde kavrulup yok olan Anadolu çocuklarının sayısını biliyor musunuz?”
Halbuki Yemen Türküsü’nü sayhalaştıran millet Hilafet taraftarıdır ve devletiyle zihniyet ve kalbî bir problemi yoktur. Birçok uyarlaması olan Yemen Türküsü’nün “Şu Yemen elleri ne yamandır” diye başlayan ve sitem duygusu taşıyan mısralarında devlet ve ümmet düşmanlığı veya M. Kemal’in “Hicaz’a, Yemen’e ne gerek vardı asker göndermenin” sözlerine benzer mâna çıkarılabilir mi? “Soyka Yemen yiğit koymadı bizde” sözünde dahi ideolojik bir düşmanlık değil, kahır duygusu vardır.
Fakat Devlet-i âliye’nin hâdimliğinde bir İslâm toprağı olduğundan zihnî ve fikrî kopuş olmadan perişan ve ayrılık açısı çökse de yüreğine gitmişti askerimiz: “Haydi şanlı ordumuz / Yemen bizim yurdumuz / Yok mu vatan duygusu / Marş marş ileri / ileridedir şan yeri / Nice yıldır şu Yemen / Millet kanı döküyor / Vatan için can veren / Ana boynu büküyor.”
OSMANLI VE HİLÂFET KARŞITI OLAN M. KEMAL’İN YEMEN TÜRKÜSÜ’NE AİDİYETİ YOKTUR
M. Kemal’in İslâm medeniyetiyle irtibatı kesmek için her şeyi malzeme yaptığı mâlûmdur. Ümmet ve Hilafet düşmanlığı üstünden Yemen Türküsü’nün hüznüne sadece maddî ve pozitivist duyarlılıkla baktığı içindir ki “Hicaz’ın da boşaltılıp boşuna savunulmamasını” yazı ve görüşleriyle beyan eden biridir. Osmanlı ve Hilâfet karşıtı olan M. Kemal Batılılaşma yanlısı olarak, Osmanlı ve Hilâfet terkibindeki milletin yüreğinden sâdır olan Yemen Türküsü’ne aidiyeti olacağını düşünmek mantıksızlıktır.
Daha önce ifade ettim, Yemen Türküleri’nin hikâyesini bilmeyenler ecdâdının yüreğini ve fedakârlık anlayışını bilemezler. Arkalarında bıraktıkları ana, baba, eş ve çocuklarının gözyaşlarına rağmen din ü devlet için sefer eylemişlerdi acı Yemen’e. Yemen Türküleri o hüzünlü seferlerden bu yana millî ıstırabımızın ve âh’ı göklere ulaşan anaların, eşlerin yüreklerinden kopan figanın nağmesidir ki bu acı, M. Kemal’in Osmanlı ve İslâm ümmetini redd-i miras etmek için sığındığı sahte acıyla hiçbir benzerliği yoktur.
YEMEN TÜRKÜSÜ’NÜN KAHRAMANLARIYLA M. KEMAL ARASINDA ZİHNİYET FARKI VAR
Modernizm dalgasına kapılan zamâne insanı,“Yemen’e de benim ağam Yemen’e” diyen Rüşdü Bey’in yaktığı “Mihrali Bey Ağıdı”nı ciğerlerine çekmeden Millet-i âli’nin derûnunu bilebilir mi?
“Ben gidiyom Rüştü Bey’im ağlama / Köz koyup da ciğerimi dağlama /Alay gitti beni burda eğleme/ Yemen’e de benim ağam Yemen’e / Erdi mi m’ola Mihrali Bey Yemen’e / Kurdu m’ola çadırları çimene / Oğul köz düştüğü yeri yakar kime ne / Oğul dert benim değil mi vallah kime ne…”
Mihrali Bey’in binbir meşakkatle Yemen’e gidip şehit düşmesinin M. Kemal’in anlayışınca hiçbir mânası yok. Oysa, Mihrali Bey Âl-i Osman Türklüğünün, yâni İslâmî siyaseti olan devletin askeriydi. Bu mânada M. Kemal, Mihrali Bey’in karşıtı olmuş olmuyor mu?
Ümmet toprağı olan Hicaz’a asker gönderilmesinin gereksiz olduğunu söyleyen ve Hz. Peygamberimiz (s.a.v)’e “Sosyolojik bir önder, âyetleri sezgisiyle manzum olarak uzun sürede yazmış çöl bedevisi…” diyen M. Kemal’in Yemen Türküsü’nün millet derûnundaki mâna ve muhtevasıyla inanç ve rûhî bağı olabilir mi?
YEMEN TÜRKÜSÜ MİLLETE ADİYET NAĞMESİDİR
Yemen Türküsü’nü dinleyip de yüreğine hüzün düşmüyorsa, âl-i Osman Türklüğü şuuru güçlenmiyorsa bir insanın, “Hakk’a tapan millete” aidiyetinden şüphe etmek gerek. Onun idrak ve zihniyeti Atatürkçülük ve modernleşmeyle kirlenmiştir.
Bu aziz türküyle kalbî ve târihî ünsiyet kuramıyorsa bir insan, onun millet kimliğini kaybettiği, Atatürk ilke ve inkılâplarınca “ulus” laşarak bin yıllık muazzez İslâm medeniyetimizle bağını kestiği kesindir.
Hâsıl-ı kelâm, Yemen Türküsü Atatürkçülerin değil, “Hakk’a tapan milletin” türküsüdür. (Habervaktim.com)