Kahramanmaraş Haksen İl Başkanı ve Eğitim Haksen İl Başkanlık görevini yürüten Fahri Kurt,4+4+4 mecburi eğitimin ilk uygulamaları hakkında gazetemize şu değerlendirmelerde bulundu.
Kurt: “2013–2014 Eğitim-Öğretim yılında uygulamaya konan yeni eğitim sisteminin uygulamalarındaki aksaklıkların neler olduğunu anlattı. Orta öğretimde, sınavlar sonucu hiçbir okula yerleşemeyen öğrencilerin Zoraki Eğitimle, meslek liselerine ve düz liselere yığılmalarıyla birlikte ortaya çıkan problemleri sıralayarak araştırmalarının sonucunda, mecburi eğitimin uygulamadan doğan aksaklıklarnı tek tek ifade etti. Okumak istemeyerek, orta öğretime devam etmek istemeyen öğrenciler için eğitimin bir işkenceye, zulme dönüştüğüne işaret eden Kurt, mecburi eğitimle ve yeni seçmeli derslerle birlikte öğrencilerin haftalık ders yükünün arttığını, sınıfların 40–45 kişiye ulaştığını, öğrenci profilinin ve mantalitesinin düşüklüğü nedeniyle mevcut derslerin müfredat programlarını kaldıramadıklarını belirtti.
SINIF İHTİYACI ARTMIŞTIR
Kurt sözlerine şöyle devam etti; ‘4+4+4 mecburi eğitim sisteminin ilk uygulamalarıyla ilgili ilginç tespitler ve değerlendirmelerde bulundu.Yapılan açıklamalar: “Zorunlu eğitimle birlikte, Sınavla bir okula yerleşemeyen, okumayı istemeyen bütün öğrenciler, düz liselerin ya da meslek liselerinin sınıflarını doldurdu,taşırdı. Sınıfların öğrenci sayısı artmıştır. Sınıflar 45 kişi olmuştur, ortalama. Sınıf ihtiyacı artmıştır. Bu durum endüstri meslek lisesinde ve imam hatiplerin dokuzuncu sınıflarında bu açıkça görülmektedir.Ancak zoraki okullara topladığımız öğrencileri nasıl eğiteceğiz? Öğrenmek istemeyenlere ne öğreteceğiz? Öğrenci kalemsiz, deftersiz, kitapsız, Arkasını dönüp oturuyor. Bütün alıcıları vericiye yani (öğretmene) kapalı. Öğretmenin sınıftaki rehberlik görevi çobanlığa dönüşmektedir.
EĞİTİMCİLER İSTİŞARE YAPMALIDIR
Bir günde üç tane ortak sınav yapılması öğrencileri zorlamaktadır. Başarıyı düşürmektedir. Bazı okullarda bu ortak sınav uygulaması, okulun şartlarına uymamaktadır. Bazı okullarda aksamalar yaşanmaktadır. Ortak sınavlarını, milli eğitim müdürlüklerinin ya da merkezi bir sistemle yapılması isabetli olabilir. Mecburi eğitim gereği para-polis korkusuyla okula gelen öğrencilerin başarı ortalamaları, %30–45 arasında seyretmektedir. Öğretmenler bu başarıyı mevzuat gereğince %50’nin üstünde tutmak için notları mecburen şişirme yoluna gittikleri, bunun da gerçek bir başarıyı yansıtmadığı görülmektedir. Bu sonuç mecburi eğitimin tabii bir neticesidir. Bu konuda neler yapılabilir, eğitimciler bir araya gelerek istişare yapılmalıdır. Zoraki eğitimle gelen öğrenciler, mevcut derslerin müfredatını kaldıracak mantalitede değildir. Böyle öğrencilere mevcut müfredat ağır gelmektedir. Onlar için dersler bir işkenceye, sınavlar kâbusa dönüşmektedir. Derslerin çoğu nasihat etmekle, sus, otur, dinle, not al, kitaplarınız nerede, defteriniz niye yok demekle geçmektedir. Okumak istemeyen öğrencileri okumaya zorlamak bir zulümdür. Aileler, rehberlik servisleri bu konuda Rehabilite çalışması yapması gerekmektedir.
ÖĞRENCİNİN DERS YÜKÜ 40 SAATE ÇIKMIŞTIR
Zoraki eğitimle mecburi seçmeli derslerle birlikte öğrencinin ders yükü 40 saate çıkmıştır. Günlük ders yükünü artırmış olup. Bu durum öğrenciyi daha erken okula getirmekte, eve daha geç gitmesine neden olmaktadır. Günde 10 saat derse giren öğrenci sınıfta boğulmaktadır. Agresifleşmektedir. Stresle mücadele etmeye zorlamaktadır. Şiddetin sınırları kanun ve yönetmeliklerde iyice genişletildi. Öğrenciye ödev sorgulaması, defter yargılaması, ders dinleme uyarısı yapamaz oldu öğretmenler. Hepsi birer şiddet sayılır oldu. Her fırsatta Bimer ve 147 hattı üzerinden Milli Eğitime şikâyet yağmaktadır. Bunların çoğu gereksiz şikâyetlerdir. Ancak Öğretmeni ve Okul idaresini taciz etmektedir. Öğretmenin otoritesini sağlayan birçok enstrümanı elinden alınmıştır. Otoritesiz eğitim olmaz. Öğretmenin inisiyatif kullanması artırılmalı, eli güçlendirilmelidir. Kılık kıyafet serbestîsinin de gevşemeyi artırdığı alenen görülüyor. Öğrenci kural tanımaz oldu. Öğrenci duruşu bozuldu. Öğrencinin kendine acıması, saygısı kalmadı adeta, Bedava dağıtılan ders kitaplarının kıymeti bilinmemektedir. Okumak istemeyen öğrenciler ilk günden bunları bir tarafa bırakmaktadır. Ya da zarar vermektedir. Her yıl aynı kitaplar tekrar tekar dağıtıldığı için okullarda kitap israfına neden olmaktadır. Devleti mali yönden zarara uğratmaktadır. Kitabın kıymetini öğretecek, israfı önleyecek önlemler bir an önce alınmalıdır.
İNTERNET CEPTELEFONU VE TABLETLER KONTROL ALTINA ALINMALIDIR
İnternetin olumsuz etkileri, cep telefonları ve dağıtılan tabletler vasıtasıyla okula yansımaktadır. Görsel ve işitsel medya dokümanları öğrencilerin akıl ve ruh sağlığını ciddi tehdit ettiği gibi, ahlaki çöküşünü de beraberinde getirmektedir. “Sanal âlem” öğrenciyi gerçek dünyadan kopararak davranış bozukluklarına, kişilik sorunlarına yol açmaktadır. Öğrenci, bu siber etki altında derslerinden uzaklaşmakta, okula ve öğretmene yabancılaşmaktadır. Hatta orada gördüklerini okula ve derslere taşıyarak eğitim atmosferini bozmaktadır. Siber zehirlere karşı koruyucu önlemler alınmalıdır. Dağıtılan tabletlerin nasıl kullanılması gerektiği ile ilgili yönetmelik çıkarılmalıdır. Bu tabletler şuan öğrencinin elinde oyun oynamaktan öteye gitmemektedir. Hatta öğrenci artık yazmayı bıraktı. Öğretmenin tahtaya yazdıklarını tabletle fotoğraflayarak yazmaktan kurtulmaktadır. Tabletlerin olumsuzlukları tartışılmalı, gerekli tedbirler biran evvel alınmalıdır. Okula zorla getirilmiş öğrenciler için ya açık lise ya da hafifletilmiş eğitim programları ya da temrini bol eğitim etkinlikleri ve sosyal aktiviteler devreye sokulmalıdır. Ya da işletmelerde iş başında üreterek eğitim verilmelidir. Teorik dersler yerine uygulamalı eğitim yapılmalıdır. Her çocuğu yeteneğine göre yönlendirmek gerekir. İmam hatip gibi okullarda öğrencilerin disiplin yönetmeliği sağlıklı işletilmeli. Öğrencilerin özel hayatı ile ilgilenme yerine, eğitim hayatı ile ilgilenilmelidir. Bu konuda öğrenciler üzerinde oluşturulan baskılar, onlarda davranış ve kişilik bozuklukları ortaya çıkaracaktır. Baskı kurmak ve cezalandırıcı olmaktan ziyade teşvik edici ve ödüllendirici olunmalıdır. Başarıyı artırıcı çareler aranmalıdır” dedi.