İsmail Bayramı

İsmail, Kurban ve Arafat, Allah’ın vahyine muhatap mübârek kelimelerdir, yani kelime-i mukaddeslerden… İsmail, kurban olmanın remzi, kurbanın bâtını ve âyetidir.O bakımdandır ki, kurban ederken yahut keserken İsmail’in vahye...

İsmail, Kurban ve Arafat, Allah’ın vahyine muhatap mübârek kelimelerdir, yani kelime-i mukaddeslerden… İsmail, kurban olmanın remzi, kurbanın bâtını ve âyetidir.

O bakımdandır ki, kurban ederken yahut keserken İsmail’in vahye muhataplığını, kurbana vesile kılındığını bir ân olsun kalbinizden kaydırmayınız.

İsmail, kurbanın, tasavvuftaki hassü’l has adıdır. Kurban kavramı, İsmail mazmunu ve ıstılahlarıyla nice beyit ve kıssalara girmiştir.

Bundandır ki, Kurban Bayramı’na İsmail Bayramı demekteyim. İsmail Bayramı diye adlandırırım dost meclisleri için. İsmail’in nesli diye başlık atarım istikbâle dair.

İsmail Bayramı, Allah’ın kendisine bahşedilen her şeyi asıl sahibine ait kılmanın “hâl” ve amel diliyle yerine getirilmesidir.

Kur’ân-ı Kerim’de, “İsmail, uslu çocuk, teslim olan, namazı ve zekâtı emreden, sabreden, hoşnut olunan, sözüne sadık” olarak zikredilir. Âyet buyurur ki: “Biz, Ona (Hz. İbrahim’e) hâlim bir çocuk müjdeledik.”

Babası, “Ey İsmail! İyi bir taş getir ki hacılara işâret olsun” deyince, Ebu Kubeys Dağı’na yönelir. Orada “Cebrail Âleyhisselâm tufanda bana bir taş emanet etti, gel onu al” diye bir ses işittiği andan beri uhrevî âlemin dilini anlayan bir oğul oldu. Anne ve babasının kalbine giren şeytanın ardından yedi taş atarak kovan, dikenli ağaçlardan meyveler bitiren, kısır koyunların memelerinden süt akıtan ve kumları un hâline getiren bir nebi oldu.

Hz. Peygamberimizin ceddi olması ve “Ben iki kurbanlığın oğluyum” diyerek onunla iftihar etmesi, Kâbe’nin inşasında babasıyla çalışması, kurban vakâsındaki teslimiyeti, Müslümanlar arasında hususî bir Hz. İsmail sevgisi oluşturmuştur. Hz. Peygamberimiz, ok atma yarışması yapan ümmetini, “Ey İsmail oğulları, ok atınız; babanız da ok atıcı idi” diyerek teşvik etmiştir.

İSMAİL TESLİMİYETİ

İsmail demek, “kalpten itaat, teslimiyet ve tevekkül” demektir. İsmail’in, boynundaki bıçağa rağmen babası Hz. İbrahim’e itaati, İblis’e kanmayan insanın ilk ilahî sadakatidir.

Osmanlı asırlarında milletimizin sözlü ve yazılı kültüründe çokça bulunan manzum ve mensur “Kıssa-i İsmâil”ler vardır: “İbrahim geldi buyurdu Hâcer’e / İsmâil’in yıkayıp saçın tara / Donların yu hem ellerin kınala.”

Ehli bilir ki, İsmail Kıssa’sından bir bölüm ham ervahların gönlünü o ulvi saadet zamanlarına bağlayabilir: Mekke’de, Hz. Hacer, İsmail’i emzirir. Tuluktaki su bitmiştir. Susayınca sütü kesilir. Oğul İsmail de susar. Hz. Hacer, Safa ile Merve Tepeleri arasında yedi kez koşarak su arar. Cebrâil Âleyhisselâm zuhur eder. Ona her şeyin hayırlı olacağını söyler. Oğlunun yanına geldiğinde İsmail’in, ayağıyla toprağı eşelediğini ve oradan su çıkmaya başladığını görür. Suyun etrafını toplar.

Su, o gün bugündür akmaya devam eder. O gün bugündür İsmail’in bulduğu suya, “Zemzem Kuyusu” denir. Ortaya çıkmasına sebep oluşu dolayısıyla zemzem kuyusu için “bi’r-i İsmâil” tâbiri kullanılır. Yani İsmail kuyusu...  Bu mübarek su’dan dolayı Mekke tenha ve bereketsiz bir yer iken, bolluğun ve bereketin diyarı hâline gelir.

Mescid-i Haram’ın kırk yedi giriş kapısından birinin adı da “İsmail Kapısı” dır. Ne mutlu İsmail Kapısı’dan da girene! Kâbe’ye duhul edip de “Hicr-i İsmail” mekânına dokunmadan dönmek olur mu? Kâbe’nin kuzeyinde bulunan bir sahadır. Hz. İbrahim, Hz. İsmail’i burada yetiştirip büyüttüğü için ki bu mekân mübârektir.

Görmek nasip olanların anlattığına göre bu saha yerden yüksek yarım daire şeklinde duvarla çevrilidir. Efendimiz s.a.v., Kâbe’ye girerken “burada namaz kılın, çünkü burası Kâbe’den bir parçadır” buyurmuştur.

Hâsılı, İsmail’in, ana ve babasına itaati, Müslümanların dilinde “İsmail terbiyesi” olarak sembolleşmiştir. Bu bakımdandır ki fikir ve gönül tâlimim arasında İsmail teslimiyeti de vardır.

Genel Haberleri