Modern eğitim almış doktor fikir ve gönül yaralarına deva olabilir mi? Varıp yanına “El çek doktor el çek yaram üstünden / Sen benim derdime deva bilmezsin” desem derdimi anlar mı?
Yazı başlığımız Hak âşıklarından Erzurumlu Emrah’ın “El çek tabib el çek yaram üstünden / Sen benim derdime deva bilmezsin / Sen nasıl tabibsin yoktur ilacın / Yaram yürektedir sarabilmezsin” mısralarından uyarlamadır ki modern tıp bilimiyle malûl olan doktorlara trajik durumlarını hatırlatmak istedim.
DOKTORA TABİB YAHUT HEKİM DEMEK BİR YANILGIDIR
Tabib ve hekimin zemini dindir ve dinin mürşidlerinden beslenir. Tabib, İslâm bilgisiyle tıp mesleği sahibi ve muhtevası gibi İslâmca bir ifadedir. Gönlümüze taht kurmuş güzel bir sıfattır. Doktora tabib yahut hekim demek bir yanılgıdır.
TABİB VEYA HEKİM DİNİMİZDEN NEŞET EDEN HİKMET SAHİBİDİR
Bundandır ki tabib tasavvuf edebiyatında mecazen derman istenen yârdır, mürşiddir, şeyhtir. “Tabibü’l ervah” , ruhların tabibi Allah’tır. “Tabib-i cihan”, Efendimiz s.a.v.’dır.
Hekim,”hâkim”den gelir. Hikmet sahibidir. Medeniyetimizdeki mânasıyla hikemî vasfıyla birlikte hastalıkların teşhis ve tedavisiyle uğraşandır. Hüküm sahibi mânasına da gelen hekim hastalarla uğraşırken mesleğinin zeminine dinimizden neşet eden hikmet bilgisine de katar.
DOKTOR BATILIDIR, YÂNİ POZİTİVİST VE SEKÜLERTIP EĞİTİMİ ALMIŞTIR
Doktor ise Batılıdır, yâni pozitivist ve seküler tıp eğitimi almıştır. Tabib ve hekimle arasında mahiyet farkı var. İslâm’la Batı arasındaki kainat ve insan anlayışı gibi…
Modern doktorluğun Allah yahut “Tanrı” fikri yoktur. Hastalığa bakışta materyalisttir. Hasta insan “sayısal” bir değerdir, makinadır, ettir. Hastanın ruhu, duyguları ve ahlâkı olabileceğini dikkate almaz. Onun işi âletle nabız ölçmek, röntgenlemektir. Hastanın eti kemiğinin yanında, onun fıtrat ve yaratılış bilgisiyle bilgilenmemiştir.
Modern bilimle malûl doktor hastasının kalbine başını koyup, yüreğindeki yaraları bilebilir mi? Allah’ın sıfatlarından sıfat taşıyan hekim gibi hastasının elini tutabilir mi? Mürşid-i kâmil gibi dokunabilir mi hastasına?
MODERN EĞİTİMLİ DOKTOR, HASTAYA HAZRET-İ İNSAN OLARAK BAKMAZ
Modern tıp eğitimi görmüş doktor hasta sayısına bakar. Hastaya hazret-i insan olarak bakmaz, derdini dert edinemez. Karşısında bir et yığını görür. Onun ruhu ve duygularının olduğunu düşünmez. Hastanın bir canlı olduğunu unutur. Hastanın keyfiyetine değil, kemmiyetine bakar. “Ne kadar hasta o kadar para!”
DOKTORLAR TASAVVUF MEKTEBİNDEN SONRA DOKTORLUK OKULUNA GİTMELİ
Doktorlar, evvel emirde insan bilgisini tahsil etmek için tasavvuf mektebinde, yâni dergâhta tâlim etmeli, ardından medresede akaid dersleri görmeli, sonra doktorluk okuluna gitmelidir.
Modern doktorluk, Avrupa ortaçağ skolastisizminin bataklığındaki hristiyanlığa tepki olarak ortaya çıkmış pozitivist ve materyalist temelli bir meslektir. Hikmetten uzak, maddeci Batı’nın ürettiği bir ideolojidir. Hastayı beş duyusuyla tedavi etmeye çalışır. Dolayısıyla hasta insan bir makinadır. Uzuvlarını da makinanın birer parçası olarak görür. Marifeti ve bilgisine Allah’ın insan bilgisini katmadığı gibi, insana kudsiyet atfederek tedavi etme eğitiminden mahrumdur.
MODERN DOKTORLUĞUN DİNİ YOKTUR, SEKÜLERDİR
Bu sebeptendir ki modern doktorluğun dini yoktur, sekülerdir. Doktorluk, eğitimine Nebevî tıbbın anlayışını katmadıkça, hastayı hazret-i insan olarak göremeyen teknik bir meslek olarak kalmaya mahkûmdur.
“Doktor sen elleme benim yaramı / Beni bu dertlere salanı getir” dediğiniz de modern doktor size aidiyetiniz olduğu hazret-i insan noktasından bakıp, “sizi anladım, ben ehil değil değilim, filana gidin” diyebilir mi?
“Değme tabib sızılıyor yaralarım yaralarım / El değdikçe bozuluyor yaralarım yaralarım” diyerek derdinizi danışmak için doktora değil, ehl-i dil bir tabibe veya Lokman Hekim a.s.’in nasihat ve bilgilerini meşk etmiş hikmet sahibi bir hekime gidiniz.
DOKTOR, İNSAN SANATINI BİLMEZ; İNSAN-I KÂMİL DEĞİLDİR
Modern doktor insan sanatını bilmez. İnsan-ı kâmil değildir. Tasavvuf tâliminden mahrumdur. Hastanın içini okuyamaz. Hastaya istatistikî bilgilerle yaklaşır. Hastaya hasta olarak bakmaz, bir “obje” olarak görür. Hastanın bedenine rasyonel-kapitalist nazariyelerin bir ürünü olarak bakar. Aldığı eğitime göre hasta insan kan, kemik, et ve idrardır.
BEŞ DUYUSUYLA EĞİTİM ALMIŞTIR, HER YARANIN MERHEMİNİ BİLMEZ
Hastayı beş duyusu ile tedavi eğitimi almıştır doktor. İnsanın hakikatini bilmediği için onun derûnunu bilip, tedavi edemez. Her derdin, her yaranın merhemini bilmez. Yaraya, yâni ağrıya teknik olarak bakar, yedek parçalarla tedavi eder. Ağrıyı pozitivist “deneyle” anlamaya çalışır.
Modern doktorluk bilimine göre ağrının şahsiyeti ve ruhu yoktur, biyolojiktir. Ağrı veya yara acıtan ve ıstırap veren bir hâl değil, ölçülebilen biyolojik bir “olgudur”, bir duygu olarak karşılığı yok. Ağrı veya yara bir nesne gibidir. Oysa ağrı, akıl ve beden arasında şahsîdir. Ağrı bedendedir ama ruhla irtibatı vardır.
Doktor, aldığı rasyonel eğitim gereği bunu bilemez, tabib yahut hekim bilir.
Hastalığınız kan ve etten sâdır olmuşsa doktora gidin. Üç beş maddî ilaç verir size. O kadar. Hastalığınız, yâni yaralarınız bir memleket yarası, bir fikir yarası, bir ulvî sızı ise, doktor sizin derdinize çâre olamaz. “Kalplerin tabibi” yolunda olan insan-ı kâmil bir tabibe gidin. Bulabilirseniz hikmet sahibi bir hekime tedavi olun.
“Sen tabib-i âşıkâne gelmişem / Dermân için sen Lokmân’a gelmişem” diyerek modern doktorun kapısını çalabilir misiniz? Ona “Dil hastasıyım, derdime çâre nedir?” diyebilir misiniz?
POZİTİVİST TIP EĞİTİMİ GEREĞİNCE HASTAYLA DOSTLUK KURAMAZ
Modern doktor hastayla “dostluk” kuramaz. Aldığı pozitivist ve seküler tıp eğitimi gereğince hastayla dostluğu, yâni ünsiyeti yoktur. “Çatık kaşlı, bürokrat denen zâta” benzer. “Gamlı gönlüme şifa istesem dost elinden bir devâ bilir misin doktor?” diye sorun bakalım, hâlden anlayacak mı?
DOKTOR HASTAYA HÂL ÜZERE BAKAMAZ, KÂL İLMİYLE BAKAR
İslâm medeniyetinde tabiblerle hâl diliyle halleşilirdi. Modern doktor hâl ehli değil, kâl ehlidir. Hastaya hâl üzere bakamaz, kâl ilmiyle bakabilir ancak. Gönlü viran olmuş hastanın ilacını bilemez. Tasavvuf ve hikmet eğitimi almamış ki bilsin.
Lokman Hekim gelse bilinmez yaralara ilacı nasıl bilsin modern doktor?
Deva bulmaz dertlerin sancıları sarmışsa yüreğinizi doktora mı, şifa ehli tabibe mi, hikmet sahibi hekime mi gidersiniz? Nesimi’nin sözüyle, “Her tabib aşka yâr olmaz / ondan sorma ilacı / Lokman Hekim’e sor.”
“DERDİME YOK ÇÂRE” DİYE DERTLEŞEBİLİR MİSİNİZ DOKTORLA?
“Tabip sen elleme benim yaramı / Beni bu dertlere salanı getir” diyebilir misiniz? Bu sualinizi anlayabilir mi modern eğitim almış doktor? “Dil hastasıyım, derdime yok, nâfile, çâre” diye gönlünüzü açıp, dertleşebilir misiniz doktorla?
Fakat hikmet sahibi hekimle, “Hasta-i gamdır, şifâ ister gönül / Dost elinden bir devâ ister gönül” diyerek dertleşmek mümkün.
“EL VURUP YARAMI İNCİTME” DOKTOR!
“Yaramı sarmaya yâr kendi gelsin / Gelme doktor sen yaramın üstüne / Gelsin bana bu yarayı açan yâr gelsin / Sen nasıl doktorsun, yaram yürektedir / sarabilmezsin / El vurup yaramı incitme” diyerek kapısına varabileceğiniz ehl-i dil bir doktor var mı bu zamanda?
Eskiden hastalar, “tabibin elinde sünbül yaprağı gibi letâfet bulurdu.” Şimdiki zamanda tabib sıfatını haiz olmayan doktorun elinde inşirah bulan var mı?
LOKMAN HEKİM HİKMETİNE SAHİP OLMAYAN DOKTORDAN DEVA BEKLEMEK BEYHUDE BİR İŞ!
Modern çağda her yer doktor, fakat ortada tabib veya hekim yok. Lokman Hekim hikmetine sahip olmayan doktordan deva beklemek beyhude bir iş.
Anladım, her derde devada doktora minnet etmeye değmezmiş. Şifa bilmez kâl ehli doktora tedavi olsan da bir, olmasan da bir. Yarası fikirli olan hasta, doktora minnet eylemez. Ehl-i dil, yâni hâl ehli bir tabib yahut hekim arar.
“yahut hekim arar.