Kahramanmaraş Atatürk Anadolu Lisesi tarafından düzenlenen 12 Mart İstiklal Marşının kabulünün 93. yıldönümü kurum amirleri, okul yöneticileri, öğretmen ve öğrencilerin yoğun ilgisiyle kutlandı.
Necip Fazıl Kısakürek Kültür Sitesi alt salonunda yapılan programa, Vali Yardımcısı Dr. Erkan Bulgan, Kahramanmaraş MHP Milletvekili Mesut Dedeoğlu ,Garnizon Komutanı Kurmay Albay Kerim Acar, Belediye Başkan Yardımcısı Muhammed Fatih Ertaş , , Kahramanmaraş Sütçü İmam Üniversitesi (KSÜ) Rektörü Prof.Dr.M.Fatih Karaaslan , İl Milli Eğitim Müdürü Mesut Alkan, İl Müftüsü Muhammet Gevher, Kültür ve Turizm İl Müdürü Seydihan Küçükdağlı, Gençlik Hizmetleri ve Spor İl Müdürü Ali İhsan Kabakçı, Onikişubat İlçe Milli Eğitim Müdürü Enver Gökşen, Dulkadiroğlu İlçe Milli Eğitim Müdürü İbrahim Özdemir, milli eğitim müdür yardımcıları, şube müdürleri, okul yöneticileri, öğretmen ve öğrenciler katılımıyla gerçekleşti.
Saygı duruşu ve İstiklal Marşının okunmasının ardından başlayan törende, Atatürk Anadolu Lisesi Müdürü Fazlı Zabun açılış konuşması yaparak şu ifadeler yer verdi:
“ 12 Mart İstiklal Marşı’nın Kabulü ve Mehmet Akif Ersoy’u anma Programına hoş geldiniz, şeref verdiniz. Bugün İstiklal Marşımızın Türkiye Büyük Millet Meclisinde kabulünün 93.yıldönümü, hepimize kutlu olsun.
İnsanları bir araya getiren ortak değerler vardır. Bu değerler millet olmanın da aracıdır. Ülkenin hangi bölgesinde olursa olsun her fert bu değerleri kendinden bir parça sayar. Bu değerler ile diğer insanlara ulaşır, sıkı bir dayanışma içine girer. Birlikte yaşamanın esrarlı terkibi gizli ya da aşikâr bu tür ittifaklarda yer alır.
Millet için ortak ittifak belgelerinden biri de İstiklal Marşı’dır. Nice zaferler, acılar, fedakârlıklar, hayaller, idealler ve millet olma şuuru, bu şiirin bünyesinde toplanmıştır. İstiklal Marşı’nın rengi milletin rengidir. Bu marş milletin geçmiş, hâl ve gelecek dilimlerinin özeti ve ışığıdır. Millet ve marş arasında birbirini tamamlayan ve yaşatan damarlar vardır. Milletlerin var oluş belgeleri olan bu metinler, yediden yetmişe milletin bütün fertlerinin duygusunu terennüm eder. Bütün zamanlara ve nesillere hitap edecek bu metinler, aynı duyarlılığı paylaşan bir akış içinde eskimeyecek, eskitilemeyecektir.
Bu anlamda, milli marşları oluşturan sanatkârların milletinin ruhunu, rengini iyi gözlemlemiş olması gerekir. Bir anlamda millet bu sanatçıda bütünleşmiş, sözcülük görevini ona vermiştir. Bu zor bir görevdir. Millet adına bir şiir yazılacak ve bu şiir bütün eksikliklerden uzak, fazlalıklardan kurtulmuş olacaktır. Bu özel bir belge olduğu için de müdahale edilmesi mümkün olmayacaktır. Böylesine özel bir metnin ortaya çıkması için özel vasıfları olan sanatkârlara ihtiyaç vardır. Türkiye Cumhuriyeti bin bir mücadele ile kurulurken bu başarı Mehmet Akif Ersoy’a nasip olmuş, ancak Akif’in eseri İstiklal Marşı olabilme özelliğini taşıyabilmiştir.
Sayın Valim, saygıdeğer misafirler bu anlamlı günde istiklal şairimiz Mehmet Akif Ersoy’u bir kez daha rahmetle ve şükranla anıyoruz. Yetişmesini arzu ettiği Asım’ın nesli onun gösterdiği yolda yürümektedir. Saygılarımla.” Dedi.
Bu konuşmadan sonra Mehmet Akif Ersoy’un biyografisini anlatan bir sunu izletildi. Öğrenciler tarafından okunan şiirleri Bilim Sanat Merkezi Müdürü Ramazan Avcı “Milli Kimliğimiz” konulu şu konuşmayı yaptı:
“İnsanları bir araya getirerek millet olma şuuruna erdiren ortak değerler vardır. Ortak sözleşme özelliği taşıyan bu değerlerin çokluğu milletin bütünlüğü ve bakasının teminatıdır.
İstiklal marşları da, millet için ortak ittifak belgelerinden biridir. Nice zaferler, acılar, fedakârlıklar, hayâller, idealler ve millet olma şuuru, milletiyle bütünleşmiş bir sanatçı tarafından bu şiirin bünyesinde toplanır. İstiklal marşları, milletin geçmiş, hal ve gelecek zaman dilimlerini içeren millî mutabakat belgesidir.
12 Mart 1921’de TBMM kürsüsünden tekrar tekrar okunup ilan edilen Türk Millî Marşı’nın her bendi, her mısraı ve her kelimesi bizim gerçeğimizdi, bizim rüyamızdı. İstiklâl Savaşımız; iman dolu göğüslerin, çelik zırhlı duvarları eritmesiydi. İstiklâl Marşı da bu gerçeği sonsuzluğa armağan eden millî abidemiz olmuştur.
Millî Marşımızın diğer milletlerin marşlarından farkı, sanatını ve hayatını milletimizin var olma, varlığını devam ettirme ve milletler arasındaki hak ettiği yeri alma mücadelesine adamış, İstiklal madalyası olan, üstün ahlâk sahibi bir millî mücadele savaşçısı tarafından imkânsızlık içerisinde yapılan buhranlı bir mücadele sırasında yazılması, bu ortamda milletimiz için bir ümit ve iman kaynağı olmasıdır. Bu konuda istiklâl Marşımızın mecliste ilk defa okunuşunu duyma bahtiyarlığına ermiş bir gazimiz, “İstiklâl Marşı, istiklâl Harbi’nin manevî cephesinde yapılmış büyük ve muzaffer bir taarruzdu. O zaman millî mücadelenin mutlaka zaferle neticeleneceğine inanmış olanlar bile istiklâl Marşı’ndan yeni manevî kuvvet almışlardı. Şair Mehmet Akif, yürekleri çelikleştiren istiklâl Marşı’nı yazmak suretiyle İstiklâl Harbi’nin manevî cephesinde dövüşen kahramanlardan biri olmuştur.” demektedir.
İstiklâl Marşı, Türk milletinin kültür ve inancının heykelleşmiş şiiridir. Millî duygularımızın, sonsuz vatanseverliğimizin ve milletçe şahlanışımızın bir sembolüdür.
İstiklâl Marşı ruhunu, yani millî ruhu yaşattığımız müddetçe millet olarak var olmamız mümkündür. Medeniyet yolunda ilim merdiveniyle tekniğin zirvesine tırmanırken de millî şuur en güvenilir emniyetimiz olacaktır. Her Türk ferdi ve istikbalimizin yegâne ümidi olan Türk gençliği, bu marşımızı her zaman iftiharla, göğsünü gererek söyleyecek ve anlamını kavrayacak; yurt ve millet sevgisini bir ideal olarak kalbinde taşıyacaktır.
Türk Edebiyatı tarihçisi Nihat Sami Banarlı, İstiklâl Marşı için, “Bana öyle geliyor ki, bu muazzam şiiri sade Akif yazmadı: Kâğıda heyecanını dökenle toprağa kanını dökenler birleşerek yazdılar.” diyor. Gerçekten de milletiyle duygu, düşünce, inanç ve heyecanda bu kadar bütünleşen bir başka millî şair ve millî şiir düşünmek mümkün değildir.
Millî Marşımızı milletçe hep bir ağızdan haykırdıkça, milî birliğimiz pekişmektedir. Ona duyulan saygı, milletimize ve devletimize duyulan saygıdır. Onun bir ağızdan söylenişi, egemenliğimizin birlikte haykırılmasıdır. Yüreklerimizde uyandırdığı heyecan, millî şuurumuzun ve inancımızın ta kendisidir.
Özetle söylemek gerekirse İstiklal Marşı,
Türk milletinin maddî ve manevî değerler bütünüdür.
Bayrak sevgisinin vazgeçilmez terennümüdür
Kararlılık, azim, erdem ve cesaretin sembolüdür
Türk milletinin şanlı mazisi ve ruhundan süzülen tarihî bir muhasebedir
Türk milletinin asırlardır damarlarında hissettiği heyecan ve asil ruh hâlidir
Şanlı mazi ve vaad edilen istikbaldir
Türk milleti ve Türk ordusunun şecaat, kahramanlık ve fazilet destanıdır
Vatanseverlik ve özgüven duygusunun timsalidir
Millet adına yapılmış duaların en güzel ifadesidir
İstiklalin meşalesi, istikbalin teminatıdır
Türk milletinin haksızlığa karşı haykırış ve sarsılmaz duruşu, Hakk’a karşı teslimiyetidir.
Resmî ve millî bir marş olmanın ötesinde tarihî bir millî mutabakat belgesidir.
Yakın tarihimizin canlı, samimi, vatansever, dosdoğru şahidi olarak milletimizin bağımsızlık ve var olma mücadelesini tüm dünyaya milli marşımızla haykıran şair ve mütefekkir Akif’e gelince,
Zulmü alkışlayamam, zalimi asla sevemem
Gelenin keyfi için geçmişe kalkıp sövemem
Doğduğumdan beridir âşıkım istiklâle,
Bana hiç tasmalık etmiş değil altın lâle!
Biri ecdadıma küfretti mi hatta boğarım
Boğamazsın ki, hiç olmazsa yanımdan kovarım
Yumuşak başlı isem kim dedi uysal koyunum
Kesilir belki, fakat çekmeye gelmez boynum
Kanayan bir yara gördüm mü yanar tâ ciğerim
Onu dindirmek için çifte yerim, kamçı yerim
Adam aldırma da geç git diyemem aldırırım
Çiğnerim çiğnenirim Hakkı tutar kaldırırım
diyen Mehmet Akif Ersoy’u en iyi anlatan ifade onun bu mısralarıdır. Eğer “erdem”in tanımı; doğruluk, adalet duygusu, memleket ve insan sevgisi, sözünde durma, doğru bildiğinden şaşmama, her ne şart içinde olursa olsun düşündüğünü düşündüğü biçimde söylemek ve yaşamak gibi ölçüleri kapsıyorsa bunun en güzel örneklerinden biri Mehmet Akif Ersoy’dur. Bu yönüyle Âkif eğitimde örnek alınacak ve örnek gösterilecek bir karakterdir.
Millî mücadelenin o karanlık, o acılı günlerinde bir kısım aydınlar İstanbul’da sadece yanıp yakılmakla vakit geçirirken Mehmet Akif, Gazi Mustafa Kemal Paşa’nın “Ankara’ya gelin” çağrısına uymayı severek kabul etmiştir. Yazdığı yazıların yanı sıra cami cami dolaşarak yaptığı coşkun ve ateşli konuşmalarla halkı kuva-yı milliye saflarında toplamaya çağırmıştır. Balıkesir, Kastamonu, Ankara ve Konya’da yaptığı görevler, Anadolu’nun uyanışında ve şahlanışında büyük rol oynamıştır. Düşman, Polatlı sırtlarına dayanmışken kurtuluşun çok yakın olduğunu, benzersiz bir inançla haykırarak milletinin ve savaşanların moralini yüceltmiştir. Kısaca o bir inanç ve dava adamıdır. Bir bayrak insandır.
Aydınlar, varlık sebeplerini “çağın tanığı” olarak izah ederler. Âkif, çağının tanığı bir aydındır. Safahat baştan sona bu tanıklığın eşsiz bir belgeselidir ve bu niteliğinden dolayı Safahat’ı bazı edebiyatçılar döneminin “şiirle yazılmış romanı” olarak niteler. Bu eserde çağını aşan bir ses vardır. Bu ses bazen zalimin suratında bir tokat, bazen sahipsiz insanların yüreklerini ısıtan bir şefkat, bazen ölçüyü aşanlar için bir ikaz ve bazen milletimizi yok etmeye çalışan güçlere karşı bir ültimatomdur. O, şiirlerinde Batı’nın karşısında niçin geri kaldığımızı eleştirel bir ifadeyle dile getirirken çağdaş medeniyetler seviyesini yakalamamız için neler yapmamız gerektiğinin de reçetesini yazmıştır. Akif’e göre tembellik, cehalet, ümitsizlik; kahvehane, meyhane gibi süflî mekânlara gösterilen rağbet, dini yanlış yorumlama, tevekküle sığınma o dönemin, fakat bir kısmı hâlâ içinde bulunduğumuz dönemin geri kalma nedenidir. İlerlemek için tez elden Batı’nın teknolojisini ve ilmini memlekete getirmek gerektiğini vurgular.
Mehmet Akif’i anlamak demek; geçmişi tanımak, dinî, ahlakî ve medenî vasıflarımızı öğrenmek; milletimizi yeryüzünden kaldırmak isteyen düşmanlarımızı bilmek ve daha da önemlisi neler yapmamız gerektiğini, çağdaş, medenî ve teknik seviyeye nasıl çıkmamız gerektiğini anlamak demektir.
Bir millet için en büyük düşman ve felaket nifaktır, ayrılık tohumlarıdır, senlik benlik kavgasıdır. Akif, bu gerçeğin farkındadır. Yüzyıllarca görünen ve görünmeyen düşmanların milletimiz üzerinde ayırmak ve parçalamak üzerine oynadığı oyunları çok iyi bilmektedir. Bunun içindir ki hafızalarımıza kazımamız gereken ve bugün her zamankinden daha çok ihtiyacımız olan şu mısraları haykırmıştır:
Girmeden tefrika bir millete, düşman giremez
Toplu vurdukça yürekler onu top sindiremez
Bırakın eski hükümetleri, meydandakiler
Yetişir, şöyle bakıp öbret alan varsa eğer
İşte Fas, işte Tunus, işte Cezayir, gitti
İşte İran’ı da taksim ediyorlar şimdi
Bu da gayetle tabî’i, koşanındır meydan
Yaşamak hakkını kuvvetliye vermiş Yaradan
“Yalnızca şahsını değil, aynı zamanda bütün ilhamını ve kalemini; vatanın, milletin, ilmin ve ilerlemenin emrine veren, dolayısıyla sanatı ile hayatını bütünleştiren şair, sayısız kitapla anlatılabilecek bir kalkınma modelini iki mısraya sığdırmıştır:
Allah’a dayan, sa’ye sarıl, hikmete râm ol…
Yol varsa budur, bilmiyorum başka çıkar yol.
Sa’y iş demektir, çalışmak demektir. Hikmete bağlanmak, bilinmeyenleri araştırmak ve ilme sarılmak demektir. Akif’e göre, bir milletin yükselmesi için iki kudrete ihtiyaç vardır. Bunlar marifet ve fazilettir. Marifet, milletin maddî refahını artıracak teknik ve ilimdir. Fazilet ise, o milletin değerleridir. Bu iki kaynak olmadan kalkınma olmaz.”
“Akif’in önerdiği yol, aklın, bilimin, sağduyunun da emrettiği dengeli bir çizgidir. Ona göre geçmişin küllerini bugüne taşımak ne kadar yanlış ise mazinin ateşini muhafaza ederek geleceğe taşımak da o kadar önemli ve gereklidir.” O, Türk gençliğini temsil eden Âsım’a bu konuda uyarılarda bulunur:
Müstakbeli bul, sen de koşanlarla bir ol da
Maziyi, fakat yıkmaya kalkışma bu yolda
Ahlâfa döner, korkarım eslafa hücumu
Mazisi yıkık milletin âtisi olur mu?
Günümüzde değerler eğitimi adıyla bir program geliştirilecekse, model ve kaynak olarak Âkif’in Safahat’ından ve Safahat’ın erdemlerle donanmış kahramanı, ideal Türk genci Âsım’ın karakterinden istifade edilmelidir.
Bugün tek vatan, tek bayrak, tek istiklal marşı etrafında el ele, kol kola kenetlenerek güçlü ve müreffeh bir Türkiye için Akif’in düşüncelerinden azamî derecede istifade etmeliyiz, İstiklal Marşımızdan feyiz almalıyız.
Bu duygularla İstiklal Marşımızın kabulünün 93.yıldönümünü kutluyor, Millî Şairimize Allah’tan rahmet diliyorum.” Dedi
Avcı’nın bu konuşmasından sonra Atatürk Anadolu Lisesi öğrencilerin sunduğu oratoryo gerçekleştirildi. “Mehmet Akif Ersoy ve İstiklal Marşı” konulu sinevizyon gösterisinden sonra 12 Mart İstiklal Marşının kabul günü nedeniyle anasınıfı öğrencileri arasında düzenlenen “İstiklal Marşını Güzel Okuma” yarışmasında birinci: Yasin İlker Aslan-Zübeyde Hanım Anaokulu, ikinci: Büşra Ergören-Vilayet Hizmetler Birliği Anaokulu, üçüncü: Kaan Bayazıt- Şirinler Anaokulu, Ortaokul öğrencileri arası “resim” yarışması birinci: Fatma Sude Üdürgücü- Gazi Ortaokulu, ikinci: Tuçe Özdemir- Gazi Ortaokulu, üçüncü: Melda Sultan Aslan- Özel Beyza Ortaokulu ve lise öğrencileri arası “kompozisyon” yarışmasında birinci : Ebru Demirel-Cumhuriyet Ticaret Meslek Lisesi, ikinci: Fatma Kurt-Atatürk Anadolu Lisesi, üçüncü: Mehmet Odabaşı-Çukurova Elektrik Anadolu Lisesi öğrencilere ödüllerinin ve ödül alan öğrencilerin okul müdürlerine plaket verilmesiyle tören sona erdi.
Kahramanmaraş MHP Milletvekili Mesut Dedeoğlu yaptığı konuşmasında böyle çok anlamlı ve duygulu bir programa katılmaktan çok mutlu olduğuna dikkat çekerek, programı hazırlayan İl Milli Eğitim Müdürlüğüne, programda görev alan okul yönetici, öğretmen ve öğrencilere teşekkür etti.