Fırıldak Ökkeş; iri yapılı, pala bıyıklı, güzel konuşan, zeki bir kişi idi. Yazın, Cela içmesinde kışın şehirdeki kıraathanenin birinde Köroğlu hikâyeleri anlatırdı.

 

Çocukluğumuzda içmede çok dinledim. Bir Köroğlu hikâyesi bir buçuk-iki ay sürerdi. Ara mevsimlerde boş gezerdi. Ömrünün son yıllarını İstanbul’da büyük gazetelerde Köroğlu tefrikası yayınlayarak geçirdi.

 

Parasızlık çektiği günlerin birinde, Kelbeylerin Kahvesi’nin sekisinde Kaz Ali ile beraber otururken birbirlerinden borç para isterler. İkisinde de metelik olmadığı anlaşılınca, Fırıldak Ökkeş, “Şimdi Kadıoğlu gelir. Ben onu düşümde görmüş gibi anlatırım. Herhalde harçlık verir sen de beni destekle.” der.

 

Fırıldak Ökkeş, şöyle bir rüya düzer: “Kadıoğlu, çimenlik bir yerde… sular akıyor, bülbüller ötüyorken, abdest alır, namaz kılar, Kur’an okur. O sırada bir kırat gelir, kırata biner.” Bu sırada Kaz Ali “Ata binmek ‘ölüm’ tabir edilir.” deyince Fırıldak Ökkeş “Ben de ata bindirmeden uyanırım öyleyse…” cevabını verir. (Hâlbuki ata binmek devlet, yatarak binmek ölüm. Bunu bilmezlermiş demek ki…)

 

O sırada, Kadıoğlu gelir. Selam verir. Oturur. Fırıldak Ökkeş “Hoş geldin Ağa ben de seni düşümde gördüydüm, iyi geldin…” der. Kaz Ali, sanki haberi yokmuş gibi, “Anlat hele Allah’ını seversen.” diyerek konuyu deşer.

 

Fırıldak Ökkeş “Ağam, çimenlik bir yerdesin… Şarıl-şarıl sular akıyor, bülbüller ötüyor, abdestleri aldın, Namazını kıldın, gürül-gürül Kur’anları okudun, o sırada bir kırat geldi…” deyince milletvekilliğine aday olan Kadıoğlu, bakar ki rüya iyi sonuçlanıyor, kesesini çıkarır ve eline iki lira alır.

 

Fırıldak Ökkeş “O sırada uyandım.” deyince. Kadıoğlu “Ulan Fırıldak, eğer ata bindirseydin iki lira verecektim ama madem bindirmedin aha sana bir lira.” der ve diğer lirayı keseye atar.

 

Bunun üzerine Fırıldak Ökkeş, Kaz Ali’yi göstererek “Vallahi ben ata bindirelim diye çok ısrar ettim. Şu namussuz bindirtmedi.” der. Kadıoğlu, rüyanın uydurma olduğunu anlar. Ama hoşuna gittiğinden ikinci lirayı da verir.