Türk devletlerinde “alp” olanlar İslâm’la birlikte tasavvuf terbiyesi ve tarikat ehli olunca “alperen” unvanına, yâni İslâm devletinin varlık sebebini ve gayesini tebliğ etme mesuliyetine terfi ettiler. İslâmlaşınca başlayan bu irtifa sebebiyle din-i İslâm uğrunda savaşanlara alperen denir.

 Müslümanla Türk’ün aynı mânaya gelmesinin en cerbezeli, en mühim tipi olan alperen, İslâmlaşan Türklüğün sadrından doğmuştur ki vazifesi İslâm devletinin yürürlüğe girmesi için siyasî ve fikrî her türlü faaliyette bulunmaktır.

“Alp”, eski Türklerde bahadır, yiğit sıfatlarını ifade eder. “Eren”,  tasavvuf ve tarikat terbiyesi almış insan-ı kâmil ve derviş vasfını haizdir. Allah’a doğru fethini tamamlayan ve “alp” lik vasfıyla “eren” liği şahsında bütünleştirip İslâm’ı tebliğ etmek vazifesini hak eden kişi alperenlik mertebesine çıkmış olur.

 ALP DEĞİL, ALPEREN OLMAK

Alp’lik; cesaret, şecaat, kuvvet sahibi olmaktır. Alperenlik, İslâm üzere hikmet adâlet, gâzavat bilgisiyle tasavvufî terbiyeyi şahsında terkipleştirmek demektir. Öyle ki hem dünyevî, hem uhrevî yönü olan insandır.                                                                       

Batı’ya doğru fütuhata çıktığında “Bu seferler kuru gavga için olmayıp İlâ-yı Kelimetullah içindir” diyerek and içenler târihte “Kolonizatör Türk Dervişleri” diye yâd edilen alperenlerdir.

 Dervişlik ve savaşçılık birbirine zıt gibi düşünülebilir. Savaşçı “alp” tipinin Müslümanlıktaki karşılığı “gâzi” dir. Bu vasfıyla dervişliği terkip eden kişi “gâzi-derviş” veya alperen sıfatını almıştır.

İslâm’daki mücahit mânasında ifade ettiğimiz savaşçılıkla dervişliği terkip etmiş olan alperenlikte cihat ve mücâhede iç içedir. Düşmanla yapılan fiili savaş mânasına gelen cihatla, nefisle savaş demek olan mücâhede yan yanadır.

 İslâm’dan beslenen cesaret, sevgi ve merhametle ümmete ve millete hizmet dâvasında din, yâni şeriat üzere yol tuttukları içindir ki alperen kafilesinin başında mânevî olarak daima Hz. Peygamber Efendimiz s.a.v. ve dört Halife bulunur.  

 HAZIRLIĞI OLMAYANIN ALPERENLİK İDDİASI BU KUTLU UNVANI ZEDELER.                                                                                                                                 

Alperen; Allah’a, dinine ve şeriatına inanan mücahittir. Bu ulvî vazifeden dolayıdır ki kavmiyetçi olamaz, olursa alperen olmaz. Zaferle değil, seferle mükellef kılındığını, takdirin Allah’a ait olduğunu idrâk eder. Bu sebeptendir ki, “alperenim” demenin mesuliyeti ağırdır. Bu vasıfları taşımaya ve muhtevasına mutabık fikrî ve siyasî hazırlığı olmayanın alperenlik iddiası bu kutlu unvanı zedeler.     

 ÎLÂ’YI KELİMETULLAH’I VE İSLÂM AHKÂMINI YAYANA ALPEREN DENİR                                                                                                                                     

Fetih için, yâni üzeri karanlıkla kapalı ülke ve toplumların üstündeki karanlık örtüyü kaldırmak için gittiği her yerde Îlâ’yı Kelimetullah’ı yayan, İslâm’ın ahkâmını tebliğ eden, Kur’an’ın ve Sünnet’in yayılmasına çalışan, kalbiyle dili, imanıyla ameli, dervişliğiyle mücahitliği bir olan kişidir. Çağının her meselesine İslâm’ın buyruklarıyla çâre arayan ve müdahil olandır.

Alperenlik hüviyetinin hocası Pir-i Türkistan Ahmed Yesevi Hazretleridir ki, o ulu kişinin Anadolu’dan Balkanlara kadar gönderdiği alperenlerden istediği vazife: “Gittiğiniz yeri İslâmlaştırmak, İslâm’ın ahkâm ve varlığını tebliğ ve tesis etmek…”

Sultan Fatih, hocası Akşemseddin Hazretleri’nin önünde diz çöküp, Hakk divanına durmayı sarayında oturmaya yeğ tuttuğu, fetih sabahı binlerce askerine ve komutanına imam olup, zafer namazı kıldırdığı içindir ki devletlü alperenlerdendir. Yavuz Sultan Selim, kendisini Harameyn’in hâkimi ilân etmek isteyenlere, “Hayır, Harameyn’in hâdimiyim” diyerek alperen olduğunu beyan etmiştir.                                                                                                                           

Türkiye’de devletin yapısını İslâmî ahkâmla değiştirmek gayesiyle alperenliği siyasî ve fikrî mânada temsil eden bir hareket henüz çıkmadı. Alperenlik iddiasında bulunan siyasî ve fikrî hareketlerin muhtevasında laikliğe, sekülerliğe, modernliğe, ulus milliyetçiliğine, Atatürkçülüğe ve 1923 Cumhuriyetine dair zerre kadar çağrışım, vurgu, işaret, fikir ve kavram yakınlığı bulunmamalı.

 

ALPERENLİK, 1923’DE KURULAN SİSTEME LÂ DEMEK VE TÜRKİYE İSLÂM CUMHURİYETİ DÂVASINI ÜSTLENMEKTİR     

 Bugün alperenliğin en temel vazifesi doksan yıllık lâ-dînî sisteme kökten hayır demek ve evvel emirde Türkiye İslâm Cumhuriyetinin ikamesinin tebliğcisi olmaktır. Vazifesi, İslâm’ın tâyin ettiği devlet ve millet düzeni için kendi ülkesinden başlayarak çalışmak olduğuna göre, “alperenim” diyen biri Türkiye İslâm Cumhuriyetinin esasları için her türlü fikrî ve siyasî meseleleri üstlendiğini ilân etmiş sayılır.

 ALPEREN ŞERİATÇIDIR VE İSLÂM DEVLETİ FİKRİNİN TEBLİĞCİSİDİR

Alperenin Türkiye’de baş vazifesi meşruiyetin ve hâkimiyetin İslâm olduğu sistemin tesisi ve bin yıldır devletin kurucusu olan Türklerin yönetme hakkını şeriat üzere sürdürmesi için çalışmak ve fikirde olsun, siyasette olsun gayesi daima “dîn ü devlet, mülk ü millet” anlayışı içinde mücadele etmektir. 

 Sözün özü; kim alperenim diyorsa şeriatçıdır ve İslâm devleti dâvasının tebliğcisidir. Üzerine düşen mükellefiyeti, yâni İlâ’yı Kelimetullah’ı yayma vazifesini yerine getirmeye inanarak tâlim ettiği unvanı gereğince mecbur ve yükümlü olandır.