24 Ağustos 2012 Cuma hutbesinde, kul kakının önemi ve dikkat edilmesi üzerinde duruldu. İşte o hutbe;

 

 

Değerli Müslümanlar!

 

İslâm dini bütün yönleriyle insan haklarına son derece de önem vermiş ve bu hakların gözetilmesini emretmiştir. Kul hakkı en büyük günahlardandır. Kul hakkı hiçbir zaman gururu zamana uğramaz er ya da geç mutlaka insanın karşısına çıkar. Kul hakkının bedelini dünyada ödemekten kaçınan insanoğlunun ahrette kaçamayacağını şu ayet-i kerimeden öğreniyoruz: ‘Kitap ortaya konmuştur: Suçluların, onda yazılı olanlardan korkmuş olduklarını görürsün. “Vay halimize! Derler, bu nasıl kitapmış! Küçük büyük hiçbir şey bırakmaksızın (yaptıklarımızın) hepsini sayıp dökmüş!” Böylece yaptıklarını karşılarında bulmuşlardır. Senin Rabbin hiç kimseye zulmetmez.’

 

Saygıdeğer Müminler!

 

İnsanoğlu hayatın merkezine kendisini yerleştirip diğer insanları da etrafında pervane görmeye başlarsa kul haklarını çiğnemeye müsaittir demektir. Kul hakkını ihlal değişik şekillere bürünse de sonuç değişmez. Gece yarılarına kadar gürültü ile devam eden düğünler, sevincini silahı ile ifade ettiği için etrafa ölüm saçan insanlar, sınavda çektiği kopya ile hak etmediği mevkie gelenler, umuma ait kaldırımları işgal edenler, kaçak elektrik ve su kullananlar, trafik kurallarını çiğneyenler, çeşitli sebeplerle sıraya giren insanların önüne bir yolunu bulup geçenler, talebesini yetiştirmek hususunda ihmalkâr davranan öğreticiler terazinin ince işlediği hesap gününde şaşkınlıklarını ve pişmanlıklarını gizleyemeyeceklerdir. Bir kişinin maddi ve manevi kayba uğratılması kul hakkını ihlal etmek anlamına gelir.

 

İslâm bilginleri günahtan tevbe etmenin kabul olunması hususunda şöyle demişlerdir: Şayet işlenen günah yalnız Allah’a karşı olup kul hakkına taallûk etmiyorsa bu gibi günahtan tövbe etmenin üç şartı vardır:

 

1) O günahı terk etmek

2) Onu işlediğine pişman olmak

3) O günahı bir daha işlememeğe azmetmek.

 

Bu üç şarttan biri eksik olursa tövbe geçerli değildir. Eğer işlenen günah insan hakkı ile ilgili ise yukarıdaki şartlarla beraber hak sahibinin hakkından da arınmak, helalleşmek gerekir.

 

 

 

Maddi kayıpta çare onu hak sahibine iade etmek, manevi kayıpta ise hak sahibi ile helalleşmektir. Kul hakkı ahrete ertelenmemelidir. Nitekim Hz. Peygamber, üzerinde kul hakkı olan borçlu bir cenaze getirildiğinde borcu ödeninceye kadar onun namazını kıldırmazdı.

 

 

Muhterem Müslümanlar!

 

Allah Resulü bir gün “Müflis kimdir, biliyor musunuz?” diye sordu. Orada bulunan ashabı: Bizim aramızda müflis, parası ve malı olmayan kimsedir, dediler. Rasulullah sallallahu aleyhivesellem:”Şüphesiz ki ümmetimin müflisi, kıyamet günü namaz, oruç ve zekât sevabıyla gelip, fakat şuna sövüp, buna zina isnat ve iftirası yapıp, şunun malını yiyip, bunun kanını döküp, şunu dövüp, bu sebeple iyiliklerinin sevabı şuna buna verilen ve üzerindeki kul hakları bitmeden sevapları biterse, hak sahiplerinin günahları kendisine yükletilip sonra da cehenneme atılan kimsedir” buyurdular.

 

O halde gelin, küçük büyük demeden her şeyin satır satır yazıldığı bilinci ile hareket ederek hiçbir hakkı küçük görmeyelim.