İnsan, söyleyip ettiklerinden, düşünüp planladıklarından sorumlu tek varlıktır. Bu sebeple dilini, elini ve zihnini muhafazası insan için büyük bir öneme haizdir. Özellikle günlük hayattaki muamelelerinde yalandan ve yalan yere yemin etmekten ve yalan şahitlikten kaçınması gerekir. Maalesef günümüzde, insanların belli bir menfaat elde etmek üzere yalan başvurduklarına üzülerek şahit olmaktayız. Halbuki insanın Allah nazarındaki değeri yalan söyleyerek elde ettiği geçici dünya menfaatinden çok daha büyük ama bir çok insan bunu fark etmez. 

            Yalan şahitlik, bir kimsenin hakkında bilgi sahibi olmadığı, görmediği, duymadığı bir konuda bildiğini gördüğünü duyduğunu söylemesidir. Böyle bir şahitlik insanların zarar görmesine ve pek çok hakkın zayi olmasına sebebiyet vereceğinden dinimizce haram kılınmış, büyük günahlardan sayılmıştır. Yüce Allah ”Rahman‘ın Kulları” diye övdüğü ve cennetle müjdelediği müminlerin özellikleri arasında, onların yalan şahitlik yapmamalarını da zikretmiştir:

Onlar, yalana şahitlik etmeyen, faydasız boş bir şeyle karşılaştıkları zaman vakar ve hoşgörü ile geçip gidenlerdir.(Furkan,25/72)

Diğer bir ayet-i kerimede ise Yüce Allah, şahitliğin dosdoğru yapılmasını emretmektedir: “Şahitliği Allah için dosdoğru yapın.”(Talak,65/2) Konuyla ilgili olarak Hz. Peygamber (s.a.v)’in şu sözleri oldukça önemlidir;

Ebu Bekre(r.a) anlatıyor: Hz. Peygamber (s.a.s); “Büyük günahların en büyüğünü size haber vereyim mi?” dedi. Biz de “Evet ey Allah’ın Resulü!” dedik. “Bunun üzerine Hz. Peygamber(s.a.s): “Allah’a şirk koşmak  ve anne babaya itaatsizlik etmek” buyurduktan sonra yaslandığı yerden doğrulup oturdu ve: “Dikkat edin bir de yalan söylemek ve yalan şahitlik yapmak (da en büyük günahlardandır)” buyurdu. Bu son cümleyi o kadar çok tekrarladı ki, biz daha fazla üzülmesini arzu etmediğimiz için “keşke sussa” diye temennide bulunduk. (Buhari, Şehadat 10,3,151; İsti’zan,35,7,138-139; Müslim, İman, no;143,1,91)

Yalan şahitlik yapan kimse, en büyük kötülüğü, başkasının  dünyası için kendi ahiretini satarak cehennemi tercih etmek suretiyle kendisine yapmış olmaktadır. Bunun yanı sıra,  hem haksız iken haklı çıkarmak için lehinde şahitlik yaptığı kimseye, hem de aleyhine yalan şahitlikte bulunarak mağdur ettiği masuma kötülükte bulunmuş olmaktadır. O, bu davranışıyla birinin hakkını ötekine çiğnetmiş; hakkının zayi olmasına yol açmış; onu herkesin nazarında haklı iken haksız konumuna düşürmüş ve ayrıca mahkemeyi de yanıltmıştır. Çünkü hâkimin kararında şahitlerin vereceği ifadelerin önemi büyüktür. Zira hakim, delil ve şahitlerin verdiği bilgileri esas alır ve topladığı bilgi ve belgelere göre hüküm verir. Şahitler, hâkimi yalan ve yanlış bilgi ile yanıltırlarsa, vebali hakime değil, lehine hüküm verilenle yalancı şahitlere ait olur. Bu durum bir hadis-i şerifte şöyle ifade olunmuştur;

“Ben sadece bir beşerim. Sizler, aranızdaki anlaşmazlıkları bana getirmektesiniz. Olabilir ki, biriniz delilini getirmekte diğerinden daha becerikli ve üstün olabilir. Bende ondan işittiğim şekilde hükmedebilirim. Bu şekilde kime kardeşinin hakkını vermişsem, ona ateşten bir parça vermiş olurum.”   (Buhari, Şehadat 27,3,162, Hiyel 10,8,62, Ahkam 20,8,112; Müslim, Akdiye 4,2,1337)

Gerçek şu ki, önemli olan insanın her şart ve durumda adaletten hiçbir şekilde ödün vermemesi ve Cenab-ı Hakk-ın,“Ey iman edenler! Kendiniz, ana babanız ve en yakınlarınızın aleyhine de olsa Allah için şahitlik yaparak adaleti titizlikle ayakta tutan kimseler olun.(Şahitlik ettikleriniz) zengin veya fakir de olsalar (adaletten ayrılmayın).”(Nisa,4/135) emrine titizlikle uymasıdır.

Aleyhimize bile olsa nefsimizi doğru söylemeye, şahitliği dosdoğru yapmaya alıştırmalı, çocuklarımıza da her zaman ve her yerde gerçeği söylemenin büyük bir erdem olduğunu öğretmeliyiz. Böylece kazanacakları şeref ve meziyeti örneklerle anlatarak, yalan söylemenin ve yalan şahitliği yapmanın  çok kötü bir huy olduğunu, onların körpe dimağlarına nakşetmeliyiz. Sağlıklı bir toplum inşa edebilmemiz de büyük ölçüde bu değerlere sahip çıkmamıza bağlıdır.

Şahitlik vazifemizi, dünyevi endişelerimizi bir kenara bırakıp; sadece ve sadece Cenab-ı Hakkın hoşnutluğunu kazanmak niyetiyle, adaletle eda edelim. Aksi takdirde ahirette sorumlu oluruz.

Hatice AKAR GÖKAY

K.Maraş İl Vaizi