Aslında bu yazı, yaklaşık bir ay önce yaşanan gerginlikle ilgiliydi. Tamam dedik, sular çekildi, ortalık duruldu, barış sağlandı dedik ama, olmamış ki, bayramın son günü, Haydarlı’da, yol verme tartışması kavgaya dönüşünce, bıçaklar falan karışmış işin içine, 4 kişi yaralı…

Emniyet Müdürü doğru olanı yapmış, halkı sakinleştirmiş, sağduyuya davet etmiş. İsterseniz, bir ay önce yazdığım yazıyı güncelliği nedeniyle bugün yayınlıyorum.

Onlar bizim misafirimiz. Bilinen sayı 52 bin oldukları. Bilinen bir gerçek varsa, o da son günlerde Suriyelilere karşı duyulan öfke, kin ve nefret! Misafirperver (misafir de misafirliğini bilecek, amenna!) Kahramanmaraşlılar olarak, mültecilere kin ve nefret duygusu beslemeli miyiz, tabi ki hayır! Bu insanları bu topraklara ne vali, ne belediye başkanları, ne de sivil toplum kuruluşları getirdi. Bu bir hükümet politikası idi,  bizlere sığınanları Allah rızası için himaye altına alma operasyonu idi.

“Bunlar insan olsaydı, topraklarını bırakıp, savaştan kaçmazlardı” diye düşünenler  çoğunlukta. Tamam, hiç kimse vatan toprağını isteyerek terk etmez. Esad gibi bir zalim, bir canavar varsa başınızda, kaçmayıp ne yapacaksınız! O insanlar can güvenliği nedeniyle buradalar. Daha iyi bir yaşam kurmak amacıyla gelmediler. İç savaşın yarattığı büyük bir insanlık dramının aktörleri Suriyelilere karşı son günlerde, sadece Kahramanmaraş’ta değil, çevre illerimizde duyulan nefret, dilerim büyümeden sona erer.

*

Birileri bu kaos ortamından nemalanamaya çalışıyor. Özellikle cumhurbaşkanlığı seçimi öncesi, yaratılmak istenen kargaşa ortamının kaymağını yemeye çalışmaya niyetli olanlar, olaylar çıkartıp, kıs kıs gülüyorlar perde arakasından.

Bizim bu tuzaklara düşmememiz lazım. Birileri, hâkim olan siyasi ve ekonomik huzurdan, barıştan ve istikrardan rahatsız. Hayatta kalabilmek, küçük çocuklarını daha güvenli ortamlarda büyütmek için bize misafir gelen insanlara karşı son günlerde başlatılan linç hareketleri, inanın Kahramanmaraşlıların fikri değil. Fikri olsaydı, eyleme ve protestoya katılanların sayısı 300-500 değil, on binler olurdu.

Görüyoruz,  görüyorsunuz, parklarda, çadırlarda, sokaklarda, başlarını sokacakları her yerde yaşıyorlar. Neresi müsaitse…  Nereyi boş buluyorlarsa… Sığıntı gibiler. Maraş halkının muzdarip olduğu meseleler yok değil ve haksız da sayılmazlar. İşyeri açıyorlar, zabıta denetimi yok, vergi vermiyorlar, haksız rekabet var, kaza yapıyorlar, kazalara sebep oluyorlar, takip yok! Tehdit ve şantaja yönelenleri çoğaldı, hırsızlık ve cinayetler de yaşandı bu şehirde. Dilencilik aldı başını gitti, gidiyor. İnsanlar huzursuz, aracı olanlar araçlarını rahat kullanamıyorlar. O gün valimiz de söyledi, kaçak çalışanları da var.

*

Bunların hepsi doğru. Ancak doğru diye gerek bu işlere bulaşan Suriyelileri, tamamına mal etmek, bütün Suriyeli mültecilere yüklemek haksızlık olur. Ve yine maalesef her geçen gün ev sahiplerinin tepkisi, nefrete dönüşmeye başladı, bu da gerçek. İnsanlar korkuyor, bu gerçeğin en danıskası ve ürkütücü olanı. Korku nefrete, öfkeye ve kine dönüşüyor ve korku-nefret sarmalı, toplumu etkisi altına alırken, birkaç gün önce, Valimizin makam odasında yaptığı açıklama, yüreklere su serpti. İnsanları, basın aracılığı ile itidalli davranmaya, sağduyulu olmaya çağırdı. Bunu yaparken üst düzey yerel yöneticiler, bürokratlar, askeri erkân ve sivil toplum kuruluşlarının kanaat önderleri de vardı. Onlar da bu davete ortak oldular, tanıklık ettiler.

*

Suriyeli misafirlerin varlığından rahatsız olan bir kesim var, yok değil. Ki bunu saklamak inkârcılık olur. Ancak tepki kine, nefrete, kırıp dökmeye, parçalamaya varmamalı… İnsana yakışır, insanca tepki gösterilir, orada biter. Yetkililer gerekli tedbirleri almıştır, alacaktır zaten. Devlet aciz değildir.

Aman dikkat! Oyuna gelmeyin, tuzaklara düşmeyin!