Ölçüyü her daim kendi elinde tutan kişi, gerçek ağırlığını bulur ve özgür ağırlığını da bilir. Bir insanı sürekli överseniz, her daim yere göğe sığdırmaz ederseniz, ayağını yere bastırmazsanız, bulutların üzerinde uçurursanız ve sürekli alkışlarsanız, o adam ruhsuzlaşır ve de gerçeklerden kopar.

Peki ne yapmalı?

Ölçüyü kaçırmamalı..

*

Önce, açık olacağız, eleştirirken haklı gerekçelerimiz olacak, yapıcı eleştiriler sıralayacak ve tartışacağız. Bu arada bizi de eleştiren olursa, saygı duyacağız. Tartışmaya, eleştirmeye düşmanlık, akla düşmanlıkla eş değerdir.

Çünkü eleştiren insan, kendisi eleştirildiğinde aynı tutarlılıkla tahammüllü olmayı bilmelidir. “Ben ne yazarsam doğrudur, ben ne dersem okur kabul edecektir!” önyargısı, yok öyle!

Biz sorularımızı sorarız, muhatabı da cevabını ister verir, ister kaçamaz güreşir, ister ikili oynar, ister delikanlı gibi çıkıp çatır çatır cevabını verir.

Kendi bileceği iş…

*

Şeytanın zaferi olur mu?

Hoppala, bu ne biçim soru diyebilirsiniz. Aklıma geldi, sordum, ne yani, bir sakıncası mı vardı?

Şunu demek istiyorum, sürekli sinsiliğin, sürekli ikiyüzlülüğün, sürekli kaypaklığın, sürekli riyakârlığın kılıfında saklanan aklın kimseye bir faydası görülmedi bugüne kadar.

Buna şeytanın zaferi diyorlarsa da, siz sakın ola ki böyle bir zaferin kumandanı olmayın!

Çünkü şeytanların zaferi kalıcı değildir.