Diyeceksiniz ki, Zaten Muharrem ayı içerisindeyiz. Her şahıs, esnaf, kurum ve vakıf aşure dağıtırken, Büyükşehir Belediye Başkanı Fatih Mehmet Erkoç’un aşuresinin hikmeti ne!”

Bunu söylediniz. O gün aşurede. Bize, bana. Peki, ben gazeteciyim, giderim. Sen madem özelliği yok diyorsun, hikmetten söz ediyorsun da, senin ne işin vardı Ulu Camide.

İki arada bir deredesin, iki cami arasında beynamazsın da, belediye başkanı aşure dağıttı ise elleriyle, halkı ile bütünleştiyse, bundan neden gocundun! Fatih Erkoç’un aşure dağıtması seni neden rahatsız etti. Bir başkanın halkı ile iç içe olması, kaynaşması neden tuhafına gitti, onu anlayamadım. Daha önceki başkanlar da yaptı bunu da, soruyorum,Fatih Erkoç mu battı gözüne!

Şimdi bunları yazdım diye de, beni yalakalıkla itham edeceksin. Etme, edemezsin, yapamazsın. Beni bilen biler. Kimseye eyvallahım yok. Hem eleştiriyorsun, hem camiye gelip, hem de aşure yiyorsun. Seninki ne iş, ne hava! Tamam ye de, bu anlamlı günü zehir zıkkım etme!

Sen önce kendinle barış, önce kendin ol, sonra beni ve Erkoçu ya da aşuresini eleştir.

Yani demem o ki, aynayı önce kendine çevir. Samimi misin, değil misin, önce aynada kendini gör!

Gazeteci görevini yapıyor. Sadece belediyelerin değil, vatandaşların, vakıfların, dernek ve esnafın da aşurelerine gideriz, fırsata bulursak, zamanımız olursa… Belki hepsine birden yetişmemiz mümkün olamıyor. Zira aynı anda, kentin muhtelif yerlerinde, aynı saatlerde aşure kazanı kaynayınca, atıyorum beşinden birini tercih edeceksin.

*

Mahmut Arıkan’ı söyledin aşure yerken. Hem de iki kase birden. Afiyet olsun da, gelenin keyfi için geçmişe kalkıp sövmemizi bekleme bizden. Varsa söyleyecek bir sözün, gider açık açık, cesaretini de ortaya koyarak söylersin. Beni araya katmadan, aracı kılmadan.

Neyse… Boş boş konuştuğunu bir kenara bırakıyorum da, Mahmut Arıkan dostumuza geliyorum.

Hakkında, bugüne kadar sayısız yazılara döşendiğim nadir işadamlarından biridir Mahmut ArıkanBıraktım sanayiciliğini, yatırımlarını, çalıştırdığı insanların sayısını, ürettiklerini, sattıklarını… Her şeyden önce insan evladı. Tam dost. Adam gibi adam.

Zenginmiş, evleri, arabaları, fabrikaları varmış. Çocukları sevinsin. Ben ararken, selamlaşırken, oturup fabrika yemekhanesinde işçileri ile birlikte yemeğini yerken, insan tarafına baktım hep. Kalender, insanları aşağılamayan, çalışanları ile abi-kardeş olan, üstelik de gülümseyen yüzünü kimseden esirgemeyen bu kardeşimiz, o gün Ulu Camideki aşuredeydi.

*

Halk adamıdır Mahmut Arıkan. Gönül adamı. Hayırseverdir, insan evladıdır. Beklentisi varmış, ikbal peşindeymiş, olabilir. Kimin beklentisi yok şu hayattan. Herkesin beklentileri ayrı, farklı. Kimisi ev hayali peşinde koşar, kimisi mutlu bir evlilik, kimisi koltuk-makam, kimisi araba, kimisi siyasi gelecek.

Kimsenin beklentisine, sevdasına, memleket aşkına ipotek koyacak halimiz yok da, sevgili Arıkan’a benim on üzerinden verdiğim puan her zaman on olmuştur.