Yaşı elliyi geçenler, bir şey anlatırken, “Ah, ah! Bizim zamanımızda böyle miydi ya, herşey değişti, nerede o eski günler!” diye hayıflanır, geçmişe döner, hatıraları canlanırdı.

Aşka inanmayan, aşk yaşamayan yalan söyler. Hepimiz inandık aşka. Karşılıksız sevmekten söz ettik. Onun kudretinden, gücünden yararlanmaya çalıştık. Oysa şimdi havada ağır bir nefret kokusu var. Kindar ve dindar nesil kimin safında yer alacağını bilemedi, herkes birbirinden kuşku duyar oldu. İkinci bir emre kadar birbiriyle kavgaya teşvik edilen insanların sevişmelerine,  ilişki kurmalarına izin ve ruhsat verilmiyor artık.

Zabıta dur diyor, orada dur!

Dostluk temel ve hammaddemizdi. Herkes birbirine kefil olur, söz senetti. Şimdi öyle mi ya, insanlar vekâletlerini kalleşliğe, onursuzluğa, haysiyetsizliğe veriyorlar. Dostluğa ihaneti yaşamış olmalı ki, merhum Aşık Veysel bile, “dost dost diye nicesine sarıldım, benim sadık yârim kara topraktır” demiş.

Medeniyet, sen nelere kadirsin be!

*

Yerel ve ulusal ses sanatçımız, ünlü müzik adamı hısımım sevgili Hilmi Şahballı’nın her konserinde, her yerde söylediği bir şiiri vardı ki,  dünü hatırlatan, geçmişe duyulan özlemi dile getiren müthiş bir eserdi. Her dinlemede keyif alırdım. “bundan iyiydi” der, eskiye olan rağbeti, özlemi ve aşkı dile getirirdi.

Biz eskiden insanlığa inanır, insanlığın hamurunda yoğrulurduk. İnsana insanca değer verirdik. Öyle biri çıkarsa,  ‘insan evladı’ derdik. Ve yetimin, öksüzün hakkını nimet bilenlerin yerini, şimdi o çocukların lokmasını bile ganimet bilenler alınca, insan insanlığından utanır hale geliyor.

Hak vardı, hukuk vardı, şimdi guguk oldu diyorlar argo deyimle. Esnafı terazide hileye bulaşmaz, kimse kimsenin hakkına tecavüz etmez, hak hukuk gözetilirdi. Oysa 5 senelik garantisi var hukuksuzluğun ama haksızlığın arkasında duran çok olur.  Yani haksızlıkların arkası sağlam. Sırtını iyi yere dayamış.

*

Söz namustu, mukadderdi. Verilen söz senetti. Senet sonradan icat oldu zaten. Söze inanırdık. Kefil de istemezdi kimse. Yalan en büyük gerçek artık günümüzde. Haram eşittir helal oluverdi.

*

Peki ya gazetecilik. Kalemin bir namusu, iffeti vardı. Gazete yazdıysa, falan kişi kaleme aldıysa, “O yalan yazmaz, haber mutlaka doğrudur!” denilir,  gazetenin yazdığına itibar edilir, gazeteciye saygı duyulurdu. Herkes ve yoldan geçenler, gazeteci geldiğinde ayağa kalkar, düğmesini iliklerdi. Şimdi ipleyen yok, bilmem  neresine takan yok. Milyon dolarlık villalarda oturan tetikçiler her şeyin özeti değil mi sizce.

Mehmet FİSKECİ