Kahramanmaraş İl Millî Eğitim Müdürü Cemal Yılmaz Onikişubat Boğaziçi Anaokulunu ziyaret ederek, öğrencilerle sohbet etti, onların çalışmalarını yerinde izledi, okulun yönetici ve öğretmenlerine “İyi ki öğretmen olmuşum” konferansını verdi.

 

“Kıymetli müdürüm, değerli arkadaşlar. Öncelikle içinde bulunduğumuz Ramazan ayının bereketi hepimiz için üzerimize olsun.  Peygamber efendimizin haber verdiği “Başı rahmet, ortası mağfiret, sonu ise, cehennemden kurtuluş “ diye bir hadis vardır, hepiniz duymuşsunuzdur. Sonu inşallah dünyayı cehenneme çeviren şu virüsten kurtulmuş olarak, bayrama hakiki manada erişmeyi Allah nasip etsin. Şeklinde bir dua ile başlamış olalım.” diyerek konferansına giriş yapan İl Millî Eğitim Müdürü Cemal Yılmaz daha sonra şu ifadelere yer verdi:

 

 

“Ben her ne kadar resmi görevler alsam da kısa süre okul müdürlüğü, müdür yardımcılığı 2 yıl, sonra 5 yıl ilçe müdürlüğü, şimdide yaklaşık 3 yıldır il müdürlüğü görevi yapıyoruz. Bu başında, sonunda müdür, yardımcısı, il, ilçe, genel müdür, 10 yıldır da genel müdürlük yaptım yine İstanbul’da yine bir özel okul grubunda. Bu müdürlüklerin hepsi de sonradan yapıştırılan ve görülen lüzum üzerine alınan bir şeydir. Yani maske gibi takıyorsunuz işiniz bitiyor, atıyorsunuz. Sizde böyle görevleri alıyorsunuz atıyorsunuz. Ama bitmeyen bir göreviniz var, o da öğretmenlik görevi, eğitimcilik görevi, hocalık görevi. Onun içinde 10 yıl genel müdürlük yaptığım birikim okuluna gittiğim zaman kimse genel müdür geldi demiyor, “ Ooo cemal hocamız gelmiş, hoş gelmiş”  diyorlar bundan da çok mutlu oluyorum. Bunun içinde, benim için en şerefli ve en kıymetli şey öğretmen olmaktır ve “iyi ki öğretmen olmuşum” diyorum.

 

 

Bununla ilgili 1 saatlik yüzyüze konferanslar gerçekleştiriyorduk ama malum sebepler yüzünden artık yüzyüze yapamıyoruz, çevirim içi online yapıyoruz. İyi ki öğretmen olmuşum dememin aslında özel bir sebebi var. Bu mübarek günde ve siz değerli hocalarımın huzurunda da hayra vesile olsun diye ifade etmek isterim.

 

Ben yaklaşık buraya 600 km uzakta yer alan Şebinkarahisar diye Giresun’un bir ilçesi var orada doğdum, büyüdüm ilkokul, ortaokul ve liseyi aynı yerde okudum. Ortaokul ve liseyi aynı okulda okudum, İmam Hatip Ortaokulu ve Lisesi diye. Mesut Barış diye bir hocamız vardı, aynı zamanda müdürümüzdü, ben ona hocamız diyorum. Arkadaşları ise ona kral derdi. Bu kral “Ali kıran, baş kesen” anlamında değil. Allah gani gani rahmet etsin o bizimde Mesut babamızdı, Mesut hocamızdı. Bizim oraların kışı çok soğuk olur, birazda ailemizde yoksulluk sıkıntısı vardı, ne bulduysak üzerimize onu giyiyorduk. Bu şartlar altında eğitim görüyoruz, heyecanlıyız, gayretliyiz.

1979’ lu yıllar Şubat veya Mart ayıydı, bir baktım okul müdürümüz cama hızlı hızlı vuruyor. Müdürümüz Mesut babaydı, hocamızda ama o yıllarda müdürden çok çekinirdik. Eskiden müdür çağırdığı zaman Azrail A.S. temsilcisi çağırıyor gibi hissederdik, müdür çağırınca çarpacak ama kaç şiddetinde çarpacak diye tedirginlik duyardık. Biraz heyecanla, korkarak, birazda titreyerek koştum gittim odasına. Kapıcıyı çaldım, girdim odasına “kapıyı kapat “ dedi. Benim tedirginliğim daha da arttı. Beni masasına doğru çağırdı, ceketini çıkardı, ben daha da tedirgin olmaya başladım, galiba büyük bir suç işledim, hocayı da kızdırdım, tekme tokat girecek diye düşünmeye başladım, yanına yaklaşınca kazağını çıkardı “ yavrum sen üşüyorsun” dedi. Arkasını da katlayarak pantolonumun içine soktu, sonra üzerimdeki o ceketi bana giydirdi, titriyordum ben, ama ben korkudan titrediğimi sanıyordum meğerse korkudan değil, soğuktan titriyormuşum. O kazağın giydirilişi beni öyle mutlu etti ısıttı ki, o kazak yırtılıncaya kadar giydim. O günden sonra bir karar aldım ve bundan sonra ne yaparsam yapayım hocama soracaktım, o ne derse onu yapacaktım. Çok iyi bir öğretmendi, çok çok bilgi öğretmişti, bu güzellikler bir tarafa, o kazağı sırtıma giydirdi ama kalbimi fethetti. O günün şartlarına göre çalıştık, gayret gösterdik ve Üniversite sınavında yüksek bir puana aldım, İstanbul’da Cerrahpaşa Tıp Fakültesine girecek kadar puan almıştım, ilçenin en başarılı öğrencisi olmuştum, herkes takdir ediyor. Farklı yorumlar yapıyorlar. Ama benim tek düşüncem var, doğru hocamın yanına gittim ve hocama nereyi tercih yapacağımı sordum, o aldığım puana bakmadan “Sen öğretmen olacaksın” dedi. Baş üstüne hocam, peki dedim.

Benim en büyük emelim “Birine bir şey öğretirken can vermektir.”

İmam Hatip Lisesi mezunu olduğum için Mesut hocamın isteği doğrultusunda Marmara Üniversitesi İlahiyat Fakültesini tercih ettim ve kazandım. O yıllarda manuel kayıt yapılıyordu, kayıt yaptırmak için gittiğimde görevli bayan puanımı görünce, iyi misin bu kadar yüksek puanla burada ne işin var dedi.  kaydımı yaptırdım, hatta Okulumuzun arkasında bir inşaata gece bekçilik yapıyordum. Sonunda isteğime kavuştum ve öğretmen oldum.

Çünkü insanların en hayırlısı insanlara en faydalı olanıdır. İnsanlara doğruyu, iyiyi ve hakikati öğretmek gerekir. Benim en büyük emelim “Birine bir şey öğretirken can vermektir.”

İyi ki öğretmen olmuşumun benim için hazin ama çok değerli bir hikayesi var ve birçok öğretmenimizin bizim üzerimizde derin izi var.

Bana dokunan, benim yüreğimde iz bırakan ve o gün benim neye ihtiyacım olduğunu bilip, onu gideren öğretmenlerim hep aklımda ve yüreğime girmişlerdir. Sizlerde böyle olmalısınız” dedi.